Friday, February 1, 2008

“Rektör”dür, “Yasakçı”dır, “Yabancı”dır…



Başörtüsü yasakçısı üniversite rektörleri, laiklik kisvesi altında faşizan tavırlarını sergilemeye devam ediyorlar…

Mesela, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu zerre kadar sıkılmadan ve utanmadan diyor ki:

"Üniversitelerde başörtüsü sorunu yoktur. Öğrenciler başlarını açarak üniversite kapısından içeriye giriyorlar. Mağdur olmuyorlar…"

Oysa, cinayeti hep birlikte görmüştük…

Üniversite kapısındaki öğrencilere zor kullanarak başlarını açtırtan "28 Şubat Faşizmi" idi…
Prof. Hilmioğlu ve benzeri rektörler, işbu faşizmi meşru göstermeye çalışıyorlar…

Dahası, Hilmioğlu "TBMM'yi en büyük irade olarak görmediğini" söylüyor: Laikçi Rektör'ün en büyük sıkıntısı, "darbeci askerlere selam duramamak" olmalı!

* * *

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak ise "Fiyonk mu yaptı, çenesinin altından mı bağladı diye herkesin başına adam mı dikeceğiz?" diye soruyor…

Benim çok daha parlak bir sorum var: Bugüne kadar "çene altı" veya "fiyonk" formülünü kim öneriyordu?

Doğru cevap, a) şıkkında: Asker! GATA formülünün uygulayıcısı olan Asker!

Türban sorunu çözülecek diye paniğe kapılan Prof. Parlak ve benzeri laikçiler, askerlere bu zamana kadar neden GATA'daki uygulamayı sormadılar, dersiniz?

"Çene altı" formülünü öneren türbanlı öğrenciler ya da başörtülü kadınlar değil ki!

* * *

"Çene altından bağlı başörtüsü, pilav üstü kuru gibi bir tanım: Cumhuriyet tarihinde böyle bir hukuk komedisi yok. Dünya bize gülecektir" diye hadiseyi makaraya almaya çalışan "Milliyet Üniversitesi Rektörü" Güneri Nicholson, bugüne kadar çeşitli vesilelerle "çene altı, fiyonk veya eşarp" uygulamalarından söz edenlerin laikçi kesime ait kimseler olduğunu kasten göz ardı ediyor…

Evet, ortada hem de seçmece bir saçmalık var ama bunun müsebbibi, "ne diyecekler" diye mütemadiyen "askerin ağzına bakan" Güneri Nicholson ve benzeri "yabancı" rektörlerdir!

Dünyanın hiçbir laik üniversitesinde türban yasağı yok; hal böyle iken, oralardakiler Türkiye'deki laikçi yasağı "komik bulmuyorlar" ama şimdi bize "çene altı çözümü"nden dolayı gülecekler, ha!

Doğrusu bizdeki faşizan yasak kelimenin tam anlamıyla "trajik"tir!

* * *

Geçmişte CHP Meclis Grubu'nda kürsüye çıkmışlığı bulunan muhalefetteki ODTÜ Partisi Genel Başkanı Ural Akbulut ise "Çene altı diyorlar ama çarşafla bile gelen olacak! İşi gücü bırakıp kapıda gelen geçene, seninki çeneden bağlı, seninki değil giremezsin mi diyeceğiz?" diyor…

Oysa, "askerci bir rektör" olarak pekala TSK'nın "GATA formülü"nü nasıl uyguladığına "yerinde" bir göz atabilir!

Sahi, 28 Şubat'la birlikte bütün rektörler işlerini güçlerini bırakıp "türbanlı öğrenci avına" çıkmamışlar mıydı? Onları "İkna Odaları"nda ışıksız bırakmamışlar mıydı?

* * *

Finali Ce Ha Pes Rektörü Deniz Baykal'la yapalım…

Zat-ı şahanelerinin, AKP iktidarının ilk yılı boyunca "üniversitelerdeki türban yasağı"na karşı olduğuna tanığım!

O günlerde "Türbanlılardan oy istiyorum" demeçleri veren Ana Muhalefet Rektörümüz şimdilerde "Türban, başörtüsü değil; yabancı üniformadır" diyerek hem kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor…

Hem de, milletinin değerlerine yabancılaşmanın zirvesine çıkmış bulunuyor…

"Nedir bu türban? 50 yıl önce türban var mıydı? İslamiyet yeniden mi yorumlandı? Yeni peygamber mi geldi?" diyerek şarampole yuvarlanan Baykal; sadece elli yıl önce değil, nice elli yıllar önce de başörtüsünün farklı adlar altında var olduğunu bilmezmiş gibi konuşuyor…

Türbanı İhsan Doğramacı'nın telaffuz ettiğini gayet iyi bildiği halde hâlâ mugalata yapıyor, Ce Ha Pes lideri Erol Taş: Sadece başındaki örtüsüyle/tesettürüyle 85 yıl önceki Latife Hanım'ı değil; partisinin grup toplantılarında birlikte resim çektirdiği "türbanlı kadınları" da unutmuş görünüyor!

O kadınlar mı yabancı? Elbette değil!

Baykal başta olmak üzere "yasakçı rektörlerimiz"dir, "yabancı" olan!
Tamer Korkmaz

No comments: