Tuesday, February 26, 2008

Nihat Ali Özcan ile PKK ve Kara Harekatı Üzerine

Asker kökenli bir uzman Dr. Nihat Ali Özcan. Herkesin stratejist olduğu günümüzde gerçek anlamda bu iş üzerine kafa yoran ve çalışmalar yapan sayılı isimlerden... Kara Harp Okulu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden diploma aldı.Yüksek lisans ve doktora eğitimini ise 9 Eylül Üniversitesi’nde tamamladı. Özcan’ın doktora tezi PKK üzerine yapılmış ilk bilimsel çalışma: ’Kürdistan İşçi Partisi (PKK): Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi’ ünvanını taşıyor. Ordudan emekli olduktan sonra Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) terörizm üzerine çalışmalar yapan Özcan, 9 Eylül, Hacettepe, TOBB Ekonomi ve Teknoloji üniversitelerinde ve Kara Harp Okulu’nda terör üzerine dersler verdi. Halen Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nda (TEPAV) araştırmacı olarak çalışıyor.

Kuzey Irak’ta ABD’nin stratejisinin değiştiğini söyleyen terör uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan, artık Türkiye’nin elinin güçlendiğini vurguluyor. Zira Washington, Irak petrolünün dünya pazarlarına akması için istikrarlı bir Irak istiyor. İşte bu nedenle ABD, Türkiye’nin kara harekâtına göz yumuyor, hatta destek veriyor... Barzani ve Talabani de dengelerin değiştiğinin farkında diyen Özcan, “Artık kedileri vermeseler bile yerlerini gösterebilirler” diyor!

Irak fokur fokur kaynıyor. Kuzey Irak ise tam anlamıyla bir satranç tahtası oldu. Ve bu satranç kanla oynanıyor. Güç dengeleri sürekli değişiyor. PKK, işte bu oyunun maşalarından biri, kanlı bir terör örgütü ve en büyük zararı Türkiye’ye veriyor. Şimdi iyice köşeye sıkışmış görünüyor ama konu terör oldu mu, yer de Kuzey Irak gibi kaygan bir zemin, işin içinde ne iş olduğunu ve gelecekte bizleri nelerin beklediğini öğrenmek için bir terör uzmanı ve stratejist olan Dr. Nihat Ali Özcan’a bu soruları sormanın doğru olacağını düşündük. Özcan, hem asker kökenli hem de PKK üzerine yapılmış ilk bilimsel çalışmanın sahibi... Yani hem askeri harekâtın sonuçları üzerine hem de PKK’nın içinde neler olup bittiği konusunda doğru tespitleri yapabilecek bir isim. Konuşmamız boyunca, pek çok önemli tespit yaptı. ‘PKK’nın yaşlı ve bölgedeki değişime ayak uydurmakta güçlük çeken bir örgüt’ olduğu bunlardan biri... Bir diğeri, ’Bu terör örgütünün ayakta kalabilmek için daha çok kana ihtiyaç duyduğu’... Bir başkası ise Irak Devlet Başkanı Talabani’nin ‘Türkiye’ye bir kedi bile teslim etmeyiz’ dediği günden bu yana dengelerin çok değiştiği... Zira ABD şu anda bağımsız bir Kürt devleti istemiyor. Hedefi bütünlüklü bir Irak ve işte bu yüzden Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmeye karar verdi. Petrol kaynaklarının dünya piyasalarına satılabilmesi için istikrar arıyor ve adresi Türkiye’de görüyor. İşte bu yüzden Talabani, artık kedileri vermese bile “İşte burada!” diyebilir! Peki artık kartlar Türkiye’nin elinde mi? Yok öyle bir şey! Tabii ki elimiz güçlendi, ama doğru strateji uygulamak kaydıyla... Özcan durumu ortaya koyduktan sonra strateji konusunda da ipuçları veriyor. Hükümete ve Dışişleri’ne uyarılarıyla birlikte!

Bu operasyonun anlamı ne?

Bu operasyonun bir askeri anlamı var, bir de politik ve psikolojik anlamları... Politik perspektiften baktığınızda, egemen bir ülkenin topraklarına girip operasyon yapıyor olmanız, o ülkenin Amerika tarafından işgal edilmiş olmasına rağmen yapılıyor olması, herkes açısından bölgede bazı şeylerin değişmeye başladığı anlamına geliyor. Bu operasyon Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin değiştiğinin bir göstergesi. Hava harekatı için de Amerika girişim yapmıştı ama şimdi onun bir adım ötesine gitti.

Deniyor ki, Amerika Kuzey Irak’ta federatif bir oluşuma artık sıcak bakmıyor. Biraz da bu yüzden bu operasyona göz yumuyor, destek veriyor...

Şunu görmek gerekiyor; Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonraki gelişmeler hem küresel hem de bölgedeki dengeler üzerinde önemli değişiklikler meydana getirdi. ABD kendi gücünün sınırlarını zorladı. Dolayısıyla sadece askeri güce dayanan, tek başına, tek taraflı kararlarla bu coğrafyada meydana getirdiği değişiklikleri yönetemeyeceğinin, bunun maliyetinin yüksek olduğunun farkına vardı. Bir taraftan da yaptığı işler bölgede İran gibi, Rusya gibi aktörlerin gücünü artırdı. Güç dengesindeki makas kapandıkça, Amerika yeni arayışlar içine girmek, 50 yıllık müttefiki olan Türkiye’nin pozisyonunu tekrar gözönüne almak zorunda kaldı. Ve Türkiye’nin Kuzey Irak’a, Irak’a ve PKK sorununa ilişkin beklentilerinin kendi tutumu yüzünden olumsuz yöne gittiğini de gördü. Sonuçta Amerika bu büyük resmi okuma biçimini değiştirdi. Şimdi bu değişiklikten Türkiye de faydalanıyor. Ama bu her konuda Türkiye ile Amerika’nın aynı yolda gideceği anlamına da gelmiyor. Yani bu değişim sadece Türkiye’nin çabalarıyla olmuş değil, doğrudan doğruya bölge dengelerindeki değişimle ilgili... Burada düzgün olan belki de Türkiye’nin bu okuma biçiminin Amerika’yla aynı çizgiye gelmiş olması. ABD kendi çıkarı açısından Irak’ın bütünlüğünün muhafaza edilmesi gerektiğine inanıyor artık.

Amerika ne oldu da fikrini değiştirdi? ‘Irak’ta asker azaltacağız’ diye açıklamaları var. Bölgeyi terk mi ediyorlar?

Hayır ama asker azaltacaklar. Çünkü üzerlerinde kamuoyu baskı var. Irak onlara her yıl 80-100 milyar dolara mal oluyor. Ve petrol üretimine de geçilemedi. Amerika, Irak’ta savaş için 780 milyar dolar harcadı. Fakat istikrar konusunda hâlâ istediği noktaya gelemedi. Birtakım sorunlar var. Eğer ülkede bütünlüğü sağlayamazsa gelecek 30 yılda da koyduğu parayı geri alamayacak. Niye? Çünkü Irak’ta istikrarsızlık demek, buradaki enerji kaynaklarının dünya pazarına sunulamaması demek. Şu anda petrolün varili 100 dolar. Bir an önce Irak’ın doğalgaz ve petrolünün uluslararası piyasalara çıkması lazım. Bunun için de Irak’ta istikrar lazım.

Amerika’nın sağlayamadığı istikrarı Türkiye mi sağlayacak bölgede?

Hayır. İstikrarı sağlama konusunda farklı açılımlar değerlendirilecek. Bunlardan biri, bu bütünlük halinin devam etmesi ki, İran’ı ancak böyle elde tutabilir Amerika. Irak üzerindeki etkisini kırma açısından... Öbür taraftan bu istikrarsızlık devam ettiği sürece Amerika’nın Türkiye ile ilişkileri, Türkiye’nin Irak ve Kürtlerle ilişkisi de farklı bir tarafa gidebilir ve kontrolden çıkabilir. Bunları sağlamanın yolu, Türkiye’nin isteği olan Kuzey Irak’ın PKK terör örgütü için güvenli bölge olmaktan çıkartılması. Bunun için de örgütün terörist faaliyetlerine bir son vermesi gerekiyor. Son vermesi için, havuç ve sopa politikanızı beraber sisteme sokuyorsunuz.

Yani?

Bir yandan ’Eğer bu yöntemlerle yola devam edersen seninle mücadelemi sonsuza kadar devam ettiririm’ kararlılığını gösteriyorsunuz. Bu kararlılığınız da değişen politik iklimle daha da güçlendiriliyor. Yani Amerika sizin bu yaptığınız mücadeleye, sopa politikasına, istihbaratla ve diplomatik alanda verdiği destekle yardımcı oluyor. Bununla örgütün kararlarını değiştirmesini hedefliyorsunuz. ’Kararlarımı değiştireceğim ama’ dediğinde de ona fırsat alanları açıyorsunuz.

Yani?

Başbakan diyor ki, ’Yakın zamanda TRT’de bir kanalı Kürt kanalına dönüştüreceğiz... Birtakım hukuksal düzenlemeler yapacağız... Eve gelmek isteyen varsa buyursun gelsin.’ Bir bakan diyor ki, ’Bu aralar İspanya ve İrlanda’yla ilgileniyorum. Onların da böyle sorunları vardı, yol aldılar. Bakıyorum ne yapmışlar?’ Bütün bunlar yan yana geldiğinde Türkiye’nin bu yönde bir karar almasını zorlayıcı bir yapı ortaya çıkıyor.

Havuç kısmı işin demokratik açılım kısmı yani?

Evet. ’Bu operasyonlardan kurtulmak istiyorsan sana ödül olarak birtakım yeni düzenlemeler yapacağız. Yeter ki sen iradeni ortaya koy’ deniyor.

Bu değişime Rusya’nın tavrı ne olacaktır?

Bizim hükümetle, Amerikalıların algılama biçimi Irak’taki enerji politikalarıya yakından bağlantılı. Türkiye’nin bu konuda sağlamayı taahhüt ettiği şey de Irak’taki petrol ve doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması... Şimdi böyle büyük bir projeyle geldiğiniz zaman bu, pazarlarda aktör olan ve bu işten büyük para kazanan Rusya’yı da rahatsız edecektir. Rusya ya bu oyun kurulmadan önce ya da kurulma aşamasında devreye girecektir. Öyle olduğunda bölgede istikrar sürmemeli ve bu proje hayata geçmemeli ki o da 100 liradan petrol satsın. Şimdi siz istiyorsunuz ki, ‘Rusya’nın tezgâh açtığı Avrupa’ya ben de bir tezgâh açayım.’ Rusya’nın buna izin vereceğini sanmıyorum. En azından direnecektir.

Peki Türkiye PKK için mi girdi Kuzey Irak’a?

Tabii ki PKK için.

Yani arka planda gizli bir antlaşma yok mudur?

Amerika ile büyük ihtimalle şöyle bir anlaşma var. ‘PKK sorununu ortadan kaldırırsak, bu Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kürtler arasındaki ilişkiyi bir noktaya getirir. Kerkük meselesi de tarafların kabul edebileceği biçimde siyasi bir çözüme kavuşturulur. Böylece Irak enerjisi petrol ve doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gider. Türkler’le Kürtler ve Irak hükümeti arasındaki ilişkiler iyiye gider. Türkiye’nin bu bölgede güvenlik sorunu kalmadığında belki bir adım sonra Afganistan’da bize yardım edebilir.’ Türkiye’deki liberal ekonomik düzen Ortadoğu’daki yapıları etkileyebilir. Bunun için de Amerika Türkiye’ye yardım ediyor olabilir. Bekleyeceğiz, asıl sonuçları Amerikan seçimlerinden sonra göreceğiz. Seçimlere kadar zaman var ama tahminim Amerikan seçimlerinden sonra da Ortadoğu politikalarından geriye dönüş olmayacak. Yani biraz daha silahlı kuvvetler dışı araçlarla politika yapmaya yönelecek. Daha çok enerjiyle ilgili olarak... ‘Irak’a daha az para nasıl harcarım?’ diye bakacak artık. ‘Irak’ta istikrar en kolay nasıl sağlanabilir? Türkiye, İran sorununda Amerika ile nasıl bir ilişki biçimi geliştirir?’ Bu soruların ipuçlarını da önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Peki sizce Amerika-İran ilişkilerinde Türkiye nerede olacak, ne kadar olacak?

Bunu da önümüzdeki dönemde göreceğiz. Tahminim şöyle, tabii ki Türkiye ile Amerika arasında PKK meselesindeki bu yakınlaşma, bu bahar havası İran’ı da mutsuz ediyor, Rusya’yı da... Bu şundan dolayı oluyor; Amerika ile Türkiye böyle çok yakın ilişki geliştirdiğine göre acaba bunun karşılığında Türkiye ne aldı? Amerika, Türkiye’ye ne verdi? ‘Masada olanlardan biri de İran’a karşı Amerika’ya yardım etmek midir?’ diye muhtemelen İranlılar da kendilerine soruyordur.

Peki sizce bu operasyonun PKK üzerindeki etkisi ne olur?

Bu Türkiye’nin sorunu ne kadar iyi yöneteceğine bağlı. Tabii ki başka ülkeler, yardım ve destekle PKK’yı ayakta tutabilir. Ama bütün sorun sizin bu meseleyi ne kadar iyi yönettiğinizle ilgili. Eğer Türkiye, kendi içinde birtakım tartışmalara girmezse, siyaset kurumlarıyla devletin başka kurumları ortak bir vizyona sahip olursa, tutarlı politikalar izlerse, muhalefet ve iktidar bunu iç politika aracı olarak görmezse iyi yönetilir.

İlk defa MHP, CHP ve AKP arasında bu konuda bir ortaklık var...

Operasyon konusuna ‘Tamam, doğru’ diyorlar da, operasyon işin askeri boyutu. Yani bu meselenin yüzde 15-20’lik kısmı. Asıl kriz öbür kısma gelince çıkacak gibi görünüyor. Nihayetinde hükümet de Anayasa içinde bir çözüm üretmek zorunda. Onun dışına çıkan çözüm arayışları kriz çıkartır. Ama eğer güvenlik konusunda mesafe alınırsa işin havuç kısmı biraz daha kolaylaşabilir. Bu iş zaman meselesi.

Ne olursa operasyon çok başarılı olur?

Bunun izahatı yoktur. Bu tek başına size başarı sağlamaz. Bu sizin sınırı korumadan sonra yapacağınız operasyonlar ve daha sonra yapacağınız ekonomik, politik, diplomatik girişimlerle bir anlam ifade eder. Dediğim gibi güvenlik yüzde 20’yi oluşturur çözüm içinde. Bu harekât da yüzde 20’lik güvenlik meselesi içinde yüzde 5’i oluşturur.

Peki Kürt yönetimine bir gözdağı olarak kabul edilebilir mi bu operasyon?

Hayır. Kuzey Irak’taki yönetim de homojen bir yapıda değil. Orada da farklı gruplar arasında rekabet var. Barzani farklı, Talabani farklı. İkisi arasında rekabet var. Sonra bir PKK dengesi var bölgede. Dolayısıyla herkesin oyunu birbirinden farklı. Talabani, PKK meselesinin farklı biçimlerde çözülmesiyle kendisine bazı fırsat alanlarının açılacağını düşünüyor, Barzani ise herkesin hamisi olarak görüyor kendisini bölgede. O da farklı bir siyaset izliyor. Dolayısıyla her ikisinin yaklaşımı da birbirinden farklı. Talabani de bölgede bir şeylerin değiştiğinin farkında, Barzani de... Ama Barzani’nin geleneksel olarak bu değişimi kabullenmesi daha zor oluyor.

Talabani eski laflarını yutar mı dersiniz. ‘Türkiye’ye kedi bile vermem’ demişti...

Kediyi vermeyebilir. Ama kedinin nerede olduğunu gösterebilir. Kedileri, ikna edebilir ‘gidin’ diye, gönüllü hale getirebilir.

Yapabilir mi bunu?

Yapıyor zaten. Bakın orada ciğer var diye...

Böyle bir ihtimal var mı?

Tabii. Böyle şeyler olacaktır. Olması konusunda çalışmalar var. PKK’lılara birtakım tekliflerle gidebilirler. ‘Bir kısmınız gelin burada kalın, suça karışmamış olanlarınız Türkiye’ye gitsin’ gibi yaklaşımlar çıkabilir ortaya.

Neden yapsın ki bunu Talabani?

Çünkü bu tür çatışmalar bittiğinde sınırın iki tarafındakiler de kazanacak. Yani oradaki Kürt gruplar da istikrar kazandığında bölge para kazanacak, Türk gruplar da... Hepsi petrolden, enerjiden para kazanacak. Belki sınırın iki tarafında ticaret imkanları ortaya çıkacak. Sürekli çatışarak hayatlarını, kaynaklarını tüketmek yerine istikrar isteyecekler. Çok para kazanıp dolarla zengin olup iyi bir hayat yaşamak, Batılılar gibi olmak isteyecekler. İstiyorlar...

PKK krizde. Çünkü önemli değişiklikler oluyor. Nerede? Örgütün aktif olduğu alanlarda. Avrupa’da bazı değişiklikler var. Amerika tutum değiştirdi. Türkiye birdenbire agresif oldu. Üstelik Kuzey Irak’a operasyon yapıyor. PKK yaşlı bir örgüt, değişen siyasi dengelere uygun yapısal bir dönüşüm gerçekleştiremeyebilir...

Bu operasyonun daha öncekilerden farkı ne sizce?

Diğer operasyonlarda daha büyük sayıda askerle, daha klasik yaklaşımlar sergilenmişti. Büyük sayıda askerle girince, bölgeyi tamamen tarayıp teröristleri oradan atmaya, temizlemeye çalışıyorsunuz. Bu operasyon biraz daha lokal, küçük bölgelere yönelik. Ama buna rağmen daha sağlıklı istihbarat bilgisine dayanarak yapılıyor. Zaten önemli olan ne elde etmek istediğiniz. ‘PKK, bahar gelip, ağaçlar yapraklandığında Türkiye’ye girmeden, ben gidip düzenini, moralini bozayım, onu dağılmaya, geriye doğru çekilmeye zorlayayım. Bunu yapabileceğimi göstereyim. Böylece hem politik hem psikolojik olarak bir başarı elde edeyim’ diyorsunuz. Yoksa öbür türlü operasyonu 40-50 bin askerle yapmaya kalkarsanız, bu farklı bir üslup gerektiriyor. Gireceksiniz tanklarla, bütün alanı dağ, taş, tepe arayacaksınız. Onun yerine daha teknik, daha çok odaklanmış operasyonlar yapıyorsunuz. Bunu da çok derin bir alanda değil, 8-10 kilometrelik bir alanda yapıyorsunuz. Dolayısıyla bu operasyonun bugün yapılıyor olmasının psikolojik, siyasi ve taktik etkisi daha çok.

1995’te de böyle değil miydi?

Hayır. Eskiden teröristlerin yerleri bu kadar rahat bulunamıyordu. Artık hem Amerika sizi buluyor, hem teknoloji çok gelişti. O yüzden örgütün işi biraz daha zor. PKK, Türkiye’ye girmek için baharın gelmesini bekliyordu. Onun baharla birlikte gelmesini beklemeyip, siz gidip onu kendi bulunduğu şartlar içinde vuruşmaya zorluyorsunuz. Siz insiyatifi ele alıp onu vuruşmaya zorladığınız için de zayıf duruma düşüyor.

PKK hazırlıksız yakalandı diyemeyiz ama herhalde?

Hayır. Ama örgüt kış şartlarından çok etkilendi. Teknik nedenlerden dolayı ağır kış şartlarını gayri insani koşullar altında geçirmek zorunda. Kendince güvenli saydığı yerler artık güvenli değil. Isınamıyor, sıcak yemek yiyemiyor. Çünkü bunları yaptığında yeri bulunabiliyor. Eskisi kadar rahat telsizlerle konuşamıyor. Çünkü istihbarat artık daha iyi...

PKK bu operasyon sırasında farklı bir taktik uygulayabilir mi?

Onların önceliği ayakta kalıp sizinle yıllar boyu çatışmak. Yıllarca çatışıyor ki, siz yorulacaksınız, yıpranacaksınız, kendi içinde sorunu tartışacaksınız. Üstelik devlet olarak başka işleriniz var. Yani vergi toplayacaksınız, hastane açacaksınız, özgürlükleri tartışacaksınız... Ama örgütün böyle amaçları yok. Bir tek amacı var; kafanızı karıştırmak, sizi tartıştırmak, özellikle etnik terörizmde toplumu ayrıştırmak. Yani pozitif bir şey yapmak zorunda değil. Onun tek işi sizi vurmak, sizi ayrıştırmak. Sizin işiniz de statükoyu yürütebilmek, istikrarı sağlayabilmek.

Peki PKK toplumda ayrışmayı sağlayabildi mi sizce?

Yapmaya çalışıyor ama başardı diyemeyiz.

Bu operasyonla birlikte PKK içinde bir ayrışma olabilir mi?

1992’de büyük bir operasyon yapılıp bölge kontrol altına alınınca, Türkiye içindeki gruplarla Irak içindeki gruplar arasındaki ilişki koptu. Fiziki anlamda... 1995’te ise örgüt içeriden dışarı, yani Kuzey Irak’a taşınmak zorunda kaldı. 1997’de de Kuzey Irak’ın bir parçası haline gelip kendisini Kandil’e attı.

Şimdi benzer bir sonuç ortaya çıkabilir mi?

Tabii ki PKK tipi yaşlı örgütler de zamanla birtakım krizlerle karşı karşıya kalıyor. Çünkü örgütleri kuşatan dünya değişiyor. Sosyal yapılar değişiyor. Siyasi dengeler değişiyor. Onları kuşatan sosyal dokular değiştiğinde örgüt buna uygun yapısal bir değişim gerçekleştiremeyebiliyor. Mesela Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte PKK’nın ideolojisi çökmüştür. Örgüt kendini Marksist-Leninist bir yapıdan, yani sosyalist bir Kürdistan hayalinden, daha etnik ve ultra milliyetçi bir yapıya doğru dönüştürmüştür.

Bu değişimi kabul etmiyorlar ama...

Ama öyle. Örgüt bir değişime uğratmıştır kendisini. Örgütler bazen değişimlere gereken cevabı veremezler. Bu onların kültürleriyle de ilgili. Veremezlerse krize girerler.

Şu anda PKK krizde mi?

Tabii ki krizde. Önemli bir değişiklik oluyor. Nerede? Örgütün aktif olduğu alanlarda. Avrupa’da birtakım değişikliler var. Amerika tutum değiştirmiş durumda. Türkiye birdenbire agresif oldu. Üstelik Kuzey Irak’a operasyon yapıyor. Bütün bunlar dış dünyada bir değişiklik olduğunu gösteriyor. Şimdi sorun şu; bu dış dünyadaki değişime içeride nasıl tepki verecekler? Bu krizi yönetme konusunda ne yapacaklar? Ama şunu da biliyoruz ki, dengelerdeki değişim örgüte bazen risk olarak gelmiştir, bazen de fırsatlar sağlamıştır. İşte örnek; İran-Irak Savaşı, Kuveyt’in işgali, Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Irak’ın işgalinde Türkiye’nin Amerika’ya ’hayır’ demesi, bunlar örgüte fırsat alanları yaratmıştır. Şimdi yine bir şeyler değişiyor. Belki bu kez Türkiye lehine Amerika tutum değiştirdi ama önümüzdeki günlerde İran’ın örgüt lehine tutum değiştirmeyeceğini kimse garanti edemez. Tekrar Rusya’nın bu oyuna dönmeyeceğinin garantisi de yok.

PKK yaşlı bir örgüt dediniz... Bundan tecrübeli olduğunu mu, yoksa ölmek üzere olduğu sonucunu mu çıkarmalıyız?

Yaşlılığın iki boyutu var tabii ki. Bir yandan fiziki kapasitenizde sorunlar ortaya çıkarken, tecrübeniz de artıyor. Bu kadar yaşlı olduğunuz zaman, dünyadaki değişimin de ne kadar hızlı olduğunu düşünürseniz elbette PKK’nın böyle bir sorunu var. Bazı şeylere uyum sağlayamayabiliyor. Yaşlı örgütler genelde kendi içlerinde sonlara doğru bazı ruhsal krizler de yaşar. Ama öbür taraftan değişim ve dönüşümü de gerçekleştiremezler. Çünkü yaşlandıkça daha muhafazakar olmaya, her yaptıklarının doğru olduğunu düşünmeye başlarlar. O yüzden yaşlılığın örgüt dinamikleri açısından olumlu tarafı var ama aynı zamanda örgüt içinde olumsuz etkileri de var. Bunu görmek lazım.

Sizce PKK sona yaklaşıyor mu?

Bu Türkiye’nin sorunu ne kadar iyi yöneteceğine bağlı. Tabii ki başka ülkeler yardım ve destekle PKK’yı ayakta tutabilir. Ama bütün sorun sizin bu meseleyi ne kadar iyi yönettiğinizle ilgili.

Son dönemde, ’Türkiye AB’den uzaklaşıyor. Rusya ve ABD ile emperyal ittifak kuruldu’ gibi yorumlar yapılıyor...

Böyle bir benzetmeye giderek açıklama yapılamaz. Yeni fırsatlar çıkacaktır ama riskler de çıkabilir. Rusya’nın güçlenmesi, ABD’nin güçten düşmesi, AB’nin sınırlarına gelmiş olması ve bunların rekabeti var... Eğer dengeli bir ilişki yürütemezsek Türkiye’yi etkileyecek gelişmeler olabilir.

Yine soğuk savaş dönemindeki gibi iki kutuplu bir dönem mi başlıyor?

Eski günler gibi değil tabii... Başka oyuncular da var. Çin ve Hindistan gibi... Daha belirsiz küresel düzene doğru gidiyoruz. Soğuk savaş döneminde kafalar daha netti. Şimdi daha karmaşık. Bütün bunlara rağmen, bize sistemi etkileyecek başka oyuncular gelebilir. El Kaide gibi... Soğuk savaş döneminde Barzani ve Talabani ile siyaset yapmıyordunuz. Ama şimdi onlar da oyuncu...

El Kaide dediniz?

Evet. Bu oyuncular da politikaları etkileyebiliyor.

El Kaide Türkiye’de gücünü artırabilir mi?

Bunun için aman aman adam lazım değil. Küçük ama etkin işler yapabilirler. Türkiye’de milyonda bir kişi El Kaide üyesi olsa, 70 kişi yapar. Yedişer kişi toplanıp birer eylem yapsa, 10 eylem eder. O eylemler de canınızı sıkar.

Türkiye’de bunun alt yapısı hazır mı sizce?

Tabii... Türkiye, coğrafya olarak çok uygun, adam bulmak çok kolay. Geçiş toplumu olduğu için, çözüm arayan insanlar olduğu için... Şayet bir eylem yapmak istiyorsanız bir sürü Batılı firma, kurum, yani hedef var. Bunları bulmak, vurmak kolay. Öyle bir coğrafyadaki Türkiye her yıl 20-25 milyon insan girip çıkıyor. Hem Türkiye, El Kaide’nin olduğu diğer ülkelerden daha demokratik bir ülke. Dolayısıyla daha özgür iş yapabilirler.

Peki sizce PKK’nın, IRA’dan, ETA’dan farkı var mı?

Var tabii. Birincisi şiddetin boyutu açısından. PKK en kanlı örgütlerden biri. IRA’nın öldürüğü insanların sayısı 820. Türkiye’ye bakarsanız 30 bin rakamı var ortada. Diğer yandan onlar daha çok selektif, şehir terörü yapıyorlar. PKK ise biraz daha hibrit, yani hem dağda hem şehirde eş zamanlı eylem yapabilme kapasitesi var. Etkileri toplum açısından daha büyük.

PKK büyüdü mü?

PKK’nın etki alanı arttı ama sınırlarına doğru geldi. Çünkü zaman geçtikçe ve şiddet sarmalı olmayınca örgüt biraz daha etkinliğini kaybediyor. Bunun sebebi de şu; örgüt 1990’ların ortasından itibaren stratejisini değiştirince ve bu stratejik değişiklik doğrudan bir meşruiyet arayışı, güvenlik güçlerine yönelik eylemlere indirgenince, özellikle tepe teşkilatı siviller üzerinde kontrolünü kaybetmeye başladı. Bu da zaman zaman kriz çıkarıyor. Yani artık PKK yeteri kadar adam toplayamıyor. Bunun sebebi de şu; cezalandırma gücünü korumada bir hata yaptı. PKK, 1995’e kadar Mao’nun öngördüğü uzun süreli halk savaşı stratejisiyle götürdü işi. O da şuydu; eylemler yaparak dağdaki teröristlerin sayısını artıracak, Türk ordusunu yenecek, bir bölgeyi kurtaracak, orada bir devlet kurup, bir Kürt ulusu yaratacaktı. Geçmişteki model buydu. Ama bunu başaramadı ve şuna karar verdi. ‘Dağda yine adamlar kalsın, içeride iki farklı ulustan oluşan bir devlet için anayasa değişikliğini zorlayayım. Böylece iki uluslu bir yapıya varalım. Sonra herkes yoluna gider.’ Şu an söylenen bu. PKK bu stratejiye döndü. Şimdi bir taraftan dağdaki adamları kontrol ediyor, bir taraftan da içeride legal alanda siyasi bir parti aracılığıyla oyun kurmaya devam ediyor.

Peki eli zayıflamaya başladı mı PKK’nın?

Tabii... Adam öldürme kapasitesi azalmaya başlayınca gücü de azalıyor.

Çok korkunç... Daha fazla asker öldürseydi eli daha mı güçlenirdi?

Maalesef terörizmin böyle bir boyutu var. İnsanları öyle kontrol ediyorlar. Ne kadar çok adam öldürüyorsanız, o kadar çok adamı korkutuyorsunuz.

Kara harekatı örgüt içinde nasıl bir etki yapar?

İki türlü etki yapar. Bir tarafta tabii ki morali bozulanlar, ümidini yitirenler olacaktır. Ama bir de şunu düşünmek lazım. Bu tür örgütler çatıştıkça aidiyet duyguları daha güçlü hale geliyor. Yani iki yönlü etkisi var. Önemli olan bütün bu büyük resimde sorunu yönetecek olanların uygun bir stratejileri var mı? Tepkileri gözönünde bulundurarak adım atmışlar mı?

Şu anda şehirlerde çok dikkatli olmak gerekiyor herhalde...

Tabii... Doğal olarak PKK da kendi üzerinizdeki baskıyı azaltmak için bazı operasyonlara girişecektir.

No comments: