Tuesday, October 28, 2008

"T.C. Google Arama Motoru Genel Müdürlüğü"


T.C.Google Arama Motoru Genel Müdürlüğü Arama Formu

1. Aramak istediğiniz sözcüğü yukarıdaki kutuya okunaklı olarak yazınız.
2. Bu sözcüğü bulmanız halinde ne amaçla kullanacağınızı ayrıntılı bir şekilde anlatınız.
3. Daha önce bu sözcüğü aradınız mı ya da ailenizde arayan var mı, belirtiniz.


Ad-Soyad :
T.C Kimlik No :
Adres :

Sunday, October 19, 2008

TSK neden New York aydınlarının hedefinde?

Sanmayınız ki tüm bu tartışmalar, gerginlikler, sert demeçler Aktütün baskınıyla başladı. Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri yoğun bir psikolojik harp bombardımanı altında. Peki niye? Saldırganların amacı ne? Tüm bu psikolojik savaşın perde arkasında neler var? TSK’ya ağır sözler sarf edenler kimlerin ağzıyla konuşuyor? Kim bu New York aydınları? Gelin size bir fil hikáyesi anlatayım!..

HİNDİSTAN’da yaşamları boyunca fil görmemiş yirmi kişi gözleri bağlanarak, bir filin yanına götürülmüş. File dokunmaları istenmiş. Gözü bağlı Hintlilerin her biri filin bir yerine dokunmuş. Sonra Hintlilere sormuşlar: "Dokunduğunuz şeyi anlatın." Gözleri bağlı Hintliler filin neresine dokundularsa hayvanı öyle anlatmış, öyle tanımlamışlar.

Son günlerde yaşadıklarımızı bu "hikáyeye" benzetiyorum.

Herkes olayın bir yerini tutmuş ona göre değerlendirme yapıyor.

Meseleyi böyle görenler, böyle tanımlayanlar aldanır.

Meselenin özü başka. Bütünü görmek gerekiyor.

Gelin, çok da gerilere gitmeden bir yolculuğa çıkalım...

Kemalizm öldü

Tarih 9 Kasım 1989.

Berlin duvarı yıkıldı. Soğuk savaş dönemi bitti.

Ve yeni bir dünya düzeni başladı. Orta Avrupa’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da hemen yeni haritalar çizilmeye başlandı.

Soğuk savaş dönemindeki Türkiye’nin rolü, NATO dolayısıyla ABD tarafından belirlenmişti. Peki, yeni dünya düzeni Türkiye’ye hangi görevi verecekti? Türkiye’yi ne bekliyordu?

Ufuk Güldemir’in, CIA Ortadoğu Masası eski şefi Graham Fuller ile yaptığı röportaj bu rolün ipucunu verdi: "Atatürk’ün düşünceleri çağı için son derece güçlü düşüncelerdi. Ama Türkiye artık ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü, hatta İslam’ın günlük yaşamdaki yerini yeniden düşünmelidir. Türkiye, demokrasi ile İslam’ın bir arada yaşatılabileceği modern bir formül bulsa, İran ve Arap dünyasına olağanüstü büyük bir entelektüel öncülük yapmış olur. İslam dünyası için geleceğin modeli olur bu." (26 Şubat 1990, Cumhuriyet)

CIA ajanı Fuller o yıllarda medyaya sık demeçler verdi. "Kemalizm öldü. Kemalizm’in sonuna gelmesinin iyi olduğunu düşünüyorum. Halkın büyük bir parçası İslam için daha hürmet görmeyi, Osmanlı tarihiyle kucaklaşmayı istiyor."

Neo-Osmanlıcılık

CIA ajanı Fuller’in "kişisel görüşleri" zamanla rapor haline getirildi. Pentagon, genellikle CIA ajanlarının görev yaptığı Rand Corporation adlı araştırma kuruluşuna rapor sipariş etti: "The Prospects for Islamic Fundamentalism in Turkey."

Rapor, Türkiye’nin yeni yol haritasını çiziyordu: Ilımlı İslam.

"Uygarlıklar çatışması" kuramcısı Samuel P. Huntington’un da tezi aynıydı: "Türkiye, İslam’ın lideri olmalıdır." Huntington’ın, tezini açıklarken sarf ettiği bir cümlesi ilginçti: "Demokrasinin mutlaka laikliğe dayanması gerekmez."

Hudson Enstitüsü üyesi John O’Sullivan: "Türkiye’nin laiklik anlayışı artık değişmek zorunda ve bu değişimi garanti altına alıp koruyacak bir anayasa gelmek zorunda."

Peki, Kemalizm’i toprağa gömüp, ılımlı İslam’a sarılması istenen Türkiye’nin idari yönetimi nasıl olacaktı? Bunu da, uzun yıllar CIA Türkiye masası şefliğini yapmış Paul Henze’nin raporundan öğrenelim: "Türkiye’yi federalizm büyütecek."

İstanbul başkentli "Yakındoğu Federasyonu" kurulabilirdi! Ama önce Kürtlerle yakınlaşmak gerekiyordu!

CIA’nın federasyona dahil olacak Kürtlere de önerisi vardı: İslam ipine sarılın! Sarılmayan Abdullah Öcalan tasfiye edildi, Nakşibendi Barzani bölgenin tek gücü oldu.

ABD bu politikalarında yalnız değildi; Arap ırkından olmayan Kürtler, hep İsrail’in ilgi alanına girdi. MOSSAD her daim Kürdistan’ın kurulmasını destekledi. Neyse bunlar ayrı konular.

Evet, yeni dünya düzeninde Türkiye’nin görevi belli olmuştu. Bu konuda yüzlerce ABD’li uzman konuştu, onlarca rapor yayınlandı. Peki, ABD Türkiye’ye bu rolü biçti de, Türkiye’de herkes bunu kabul etti mi?

TSK’nın tavrı

Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu’daki ülkeler gibi yapay ülke değildi.

Tarihsel birikimi ve Cumhuriyet’in kazanımları nitelikli (sayıları hükümet kurmaya yetmese de) bir nüfusu ortaya çıkarmıştı. Cumhuriyet mitingleri aslında yeni dünya düzenine karşı duruştu. Yurtsever aydınlar işin farkındaydı. Askerlerin bu mitinglerin gönüllü destekçisi olduğu da bilinen gerçek.

TSK, Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinden ödün vermeye hiç taraftar değildi. Mustafa Kemal devrimleri ölmemiş, aksine giderek "Ortaçağ karanlığına" dönüşen dünyada daha da önemli hale gelmişti.

Ordu, 28 Şubat kararlarıyla bu tavrını göstermişti.

TSK sadece içerisi için değil dış politika konusunda da ABD ile ters düştü.

TSK, Atatürk’ün "Yurttu sulh cihanda sulh"; "Komşu ülkeler arasındaki ihtilaflara karışmama" gibi dış politik ilkelerinden ödün vermedi. Yani ne Irak ile ne de İran ile savaşmaya taraftardı. Topraklarını lojistik anlamda açmaya da pek taraftar gözükmedi. Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, bir koyup üç almayı hedefleyen çıkarcı politikalarına karşı çıkıp istifa ettiğini hatırlatırım. Ama o kadar eskiye gitmeyelim.

2000’li yıllarda, askerlerin tavrı aynıydı: Madem yeni dünya düzeni kurulmuştu, "Türkiye de çok taraflı siyaset izlemeli"ydi. Ayrıca ABD ve AB’nin sürekli Türkiye’yi örselemesi de çok rahatsızlık vericiydi.

Ve dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, 7 Mart 2002’de Harp Akademileri Komutanlığı’nın "Türkiye’nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur" konulu sempozyumunda yaptığı konuşma, TSK’nın tavrını gösterdi:

"Türkiye öncelikle, stratejik anlamda kimlerle bağı varsa, o bağları çözmesi lazım. Bugünün konjonktüründe, kendi bekası açısından, ileriye dönük hangi tehditlerle karşı karşıya kalabilir, bunları yeniden iyi değerlendirebilmek için, ayaklarındaki bağı çözmesi lazım. Bu bağlardan bir tanesi NATO’dur. Eğer NATO’dan sıyrılırsanız, ABD’nin size bakışının ne kadar doğru olup olmadığının, hayrınıza veya şerrinize olup olmadığının kararını daha kolay verirsiniz. Bugün Amerika, Türkiye’ye zaman zaman stratejik dost diye bakıyor, ama hiçbir zaman dostça davranmıyor. Türkiye’nin yeni arayışlar içinde olması bir ihtiyaç. Rusya ile birlikte, ABD’yi göz ardı etmeksizin, mümkünse İran’ı da içerecek şekilde arayış içinde olunmasıdır."

Psikolojik harbin dönemeci

Orgeneral Kılınç’ın bu sözlerinden sonra TSK karşıtı psikolojik harp kampanyası hızlandı.

"Hızlandı" diyorum, çünkü 28 Şubat döneminde, dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ve ordudan ayrılan Onbaşı Kadir Sarmusak’ın adının karıştığı bir istisnai dinleme skandalı vardı.

Ancak köprünün altından çok sular aktı; TSK dinlemeleri uzmanlaştı. (Dinlemeler ABD-Utah üzerinden kimler aracılığıyla Türkiye’ye sızdırılıyor? Bakınız: odatv.com)

Üst düzey komutanlarının darbe hazırlığı içinde olduğunu iddia eden, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu söylenen ama gerçekte olmayan sahte günlükler yayınlandı.

Ardından, "gazetecileri fişleyen" sözde andıçlar ortaya çıkarıldı.

Kimin yazdığı belli olmayan lahikalar ortaya saçıldı.

Genelkurmay Başkanları Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Orgeneral İlker Başbuğ hakkında, göreve başlayacakları dönemde karalama kampanyaları başlatıldı. Fotoğraflar sızdırıldı.

TSK’da kuvvet komutanlığı, ordu komutanlığı yapmış emekli orgeneraller, Ergenekon soruşturmasına dahil edilip hücrelere tıkıldı.

Psikolojik savaş öyle bir hal aldı ki, Mehmetçiğin teröre karşı verdiği mücadelenin sırları bile sızdırıldı. Tuğgeneral Münir Erten’e ait olduğu söylenen ve Kuzey Irak’a yapılan kara harekátını iki gün önceden haber veren bir video, internetten yayınlandı.

Son günlerde ise, insansız hava aracı tarafından Aktütün’e teröristlerin saldıracağı görüntüsünün TSK’ya verildiği ama hiçbir önlemin alınmadığı şeklinde manşetler atıldı. Oysa görüntülerin Aktütün’le ilgisi yoktu.

Uzatmaya gerek yok. Benzerlerini okuyorsunuz, biliyorsunuz.

Söylemek istediğimiz şudur: Gözü bağlı Hintliler gibi meseleyi sadece bir boyutuyla ele alırsanız, meselenin tümünü, özünü kavrayamazsınız.

Sonuç olarak:

Bütünü görmek gerekiyor.

Mesele, Cumhuriyet’in kurucu ideolojisine sahip çıkma meselesidir.

Mesele, ulusal bütünlüğü, bağımsızlığı koruma; komşularla savaşmama meselesidir.

Mesele, Ortadoğu’da taşeron olmayı reddetme meselesidir.

Mesele, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Irak ve İran’daki petrol kuyularının bekçiliğini yapmama meselesidir.

Mesele, sadece bunlardan ibarettir.

Yandaş medyanın manşetlerini böyle değerlendiriniz.

KİM BU NEW YORK AYDINLARI

BİZİM sözde solcu-liberalleri bilirsiniz; hep üstten bakarlar, dudak bükerler, kimseleri beğenmezler. Aslında; bunların tek yaptıkları, Osmanlı’daki Tercüme Odası’nda çalışan memurların yaptıkları gibi çeviridir; tercümedir.

Bunlar, New York Neo-Conların söylediklerini, yazdıklarını evirip çevirip yeniymiş, kendi görüşleriymiş gibi yazıp söylüyorlar.

Sizce aşağıdaki sözler kime aittir?

Ulus devletin sonu gelmiştir.

Yeni yüzyılın en önemli çatışması, demokrasi güçleri ile otokratik (despotizm yanlısı, baskıcı) güçlerin çatışması olacaktır.

Türk ordusu dokunulmaz bir kurum değildir.

Türkiye’yi daha demokratik kılacak olan, Türklerin hayatından devletin ve ordunun rolünü azaltmaya yarayacak reformlardır.

Asıl mesele din özgürlüğüdür.

Vs...

Bunları Türkiye’deki solcu-liberaller söylüyor derseniz yanılırsınız.

Bunları söyleyenler; New York aydınları!

Ya da günümüz deyimiyle -başlangıçta aşağılayıcı bir terim olarak ortaya atılan- "Neo-Con"lardır.

Bunlar; 1930’lu yıllarda Amerikan Troçkist hareketi içindeydiler. Sol hareket içinde yer almaları, hepsinin Yahudi olmasından ve Ekim Devrimi’yle tarihte ilk kez antisemitizmi suç sayan bir devlet kurulmasından kaynaklanıyordu.

Ancak: Hitler-Stalin anlaşması ve Troçki’nin 2. Dünya Savaşı’nda Hitler’e karşı savaşan Franklin D. Roosevelt’i desteklemeyi reddetmesi, günümüz Neo-Conların atalarının, sosyalizm yolundan teker teker ayrılmasına yol açtı.

1948’de İsrail’in kurulmasından sonra bu grup artık kurtuluşun sosyalizmde değil, İsrail’i koruyabilecek tek güç olan Amerika’da olduğunu savundu: "Amerika ne denli güçlü olursa, İsrail de o denli güçlü olacaktır."

New York aydınları, ABD’yi "yeni mesih" ilan ettikten sonra, sol hareket içinde edindikleri birikimleri Amerika ve Avrupa’da sol hareketin içini oymak için kullandı.

Daha önce bu sayfada/Hürriyet’te yazdım; New York aydınları tarafından kurulan ve CIA tarafından fonlanan, solcu görünen ama asıl amacı solun içini boşaltmak olan "Congress for Cultural Freedom", soğuk savaş boyunca Sovyetler’deki sosyalizme karşı, sözde "özgürlükçü sosyalizm" inşa etme misyonu üstlendi! Dillerinden düşürmedikleri kavramlar, demokrasi, insan hakları ve özgürlük idi. Pek çok iyi niyetli solcu aydın, ne yazık ki bunların aleti oldu; bu rüzgára kapıldı.

Solcu aydınları yanıltanların başında Amerikalı Max Shachtman geliyordu. O, Neo-Conların ilk lideriydi aslında. Ne sosyalizm ne kapitalizm diyen "3. Kamp" teorisi onundu. Görüşlerini "öğrencileri" yaydı:

James Burnham, "The Managerial Revolution" kitabında, insanlığın karşısındaki en büyük tehdidin artık, "teknisyenlerin" ve "bilim adamlarının" yanı sıra "bürokratlardan" ve "askerlerden" oluşan güçlü bir "elit" yönetici sınıftan geldiğini yazdı.

Neo-Conların önde gelen teorisyeni Robert Kagan, son kitabı "The Return of History and the End of Dreams"te, yeni yüzyılın en önemli çatışmasının liberal demokrasiler ile otokratik devletlerin çatışması olduğunu yazdı. Ulus devletler yıkılmadan özgürleşme olamazdı!

New York Times’ın "şahinler" arasında saydığı Daniel Fried, İsrail’in bir ulus devlet olmasından rahatsız değildi. Ama söz konusu Türkiye olunca çok sert konuşuyordu: "Sorun Türklerin nasıl bir ülkeye sahip olmak istedikleridir. Milliyetçilik/ulusalcılık özünde defansif bir tutuma, gurursuzluğa dayanır. Gururlu insanlar milliyetçi/ulusalcı olmaz, gururlu insanlar dünyaya açık olur."

Allan Bloom, Sidney Hook, Norman Podhoretz
gibi eski solcu New York aydınları, 1980’lerde "neo-liberalizmin" taraftarı oldular.

Neo-Conları sadece sivil olarak düşünürseniz yanılırsınız:

Sözü, Amerikan ordusundan Yarbay Patrick F. Gillis’e bırakalım:

"Tarihe baktığımızda, Türkiye’deki siyasal yapının, ordunun etkisini sınırlamada kifayetsiz ve isteksiz olduğunu görürüz. Ancak bu durum, 2003 yılı itibarıyla değişmeye başlamıştır. ABD-Türkiye ilişkileri, soğuk savaş yıllarının askeri ortaklığından, çok yönlü bir ortaklığa dönüşmelidir. Türkiye’nin ABD ile kalıcı ve geliştirilmiş bir stratejik ortaklık kurabilmesi için bütünüyle demokratik olması gerekmektedir." (Mayıs 2004)

Bu söylemlerin Türkiye’de yaygınlık kazanmasının bir diğer nedeni de, İngiltere doğumlu "Yeni-Sol"un ithalidir! Bu nedenlerle "Anti-emperyalist Deniz Gezmiş solcu olamaz" diyebiliyorlar. Çevirdikleri öyle çünkü. Neyse, fazla kafa karıştırmayayım.

İşin özünde; Neo-Conlar, önce sosyalisttiler, sonra hümanist solcu oldular ve en son geldikleri yer, ulus devlete karşı anti-emperyalizme inanmayan, solcu liberallik!

New York aydınlarının yazdığını, söylediğini, Türkiye’deki solcu-liberaller bugün büyük bir öfke ve kinle dile getiriyorlar.

Kızgınlıkları biraz da, göbekten bağlandıkları neo-liberalizmin ve ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyasının küresel kriz ile çökmesinin endişesinden kaynaklanıyor.

Soner Yalçın

Thursday, October 16, 2008

YORUM :Natonun gizli yapılanması !

Tezkereye yakın bir zamanda pkk terör örgütü neden saldıraya geçti halbuki çıkarına değilken !
burda işler sarpa sarıyor işte

kanaatimce burda danışıklı dövüş var
devletin içinde gizli bir örgütlenme var
bu örgütlenme nato nun gladya planlamasıyla ilgilidir
1950 li yıllarda nato kominizme karşı kontur gerilla eğitimi ve komnizm tehditini bertaraf edebilmek için ;

nato bünyesinde bazı gizli kararlar aldı
bu kararlar natonun tüm üyeleri tarafından benimsendi ve yürürlüğe girdi
nedir bu kararlar ?

karşıt fikirdeki etnik grupları çatıştırmak ,karşıt görüşlü terör örgütleri kurmak, karşıt fikirleri çatıştırıp nato üyesi ülkelerinin rejimlerini korumak ,olası işgal halinde kontur gerilla taktiğiyle silahlı mücadeleye ye yapacak ekipleri eğitip gizli silah depoları oluşturmak
son kısım gayet mantıklıyken bazı kararlar oldukça ilginçtir

nedir bunlar ?

nato üyesi ülkeler kendi iç kamuoylarına göre her türlü terör örgütünü kurulumunu yapıp bir şekilde kontrolune alıp gerektiğinde de çatıştırıp ülkenin rejim kaygılarını bertaraf edecek!

gerektiğinde çatışma bahane gösterilip komizmin içerde olası ihtilal yapmasını engellemek için , darbeyle askeri müdahaleye geçip tehditi yok edecek askeri müdahelenin önünü açmak, kontrollu çatışma çıkartmak ....

bundan anlaşılan şudur ki her türlü örgütün altında o ülkenin istihbaratı kurulum aşamasında orda mevcuttur

bu tüm nato ülkelerindeki yasadışı örgütlerin o ülkenin istihbaratı tarafından bir şekilde kurdurulduğu anlaşılmaktadır

tüm nato üyesi ülkeler bundan haberdardır kendi ülkesindeki örgütlerden haberdardır ayrıca diğer nato ülkesi devletlerde mevcut örgütlerinde istihbarat tarafından kurduruluğunu çok yakınen bilmektedir

bu ne demektir ?

natonun almış olduğu gizli kararları neticesinde türkiyede ve diğer tüm nato üyesi ülkelerde 1950 li yıllardan sonra oluşan her türlü yasadışı örgütlenmelerde natonun parmağı vardır

her ülke kendi ülkesinden sorumlu olduğu gibi karşılıklı olarakta yardımlaşmalar olmuştur! bir merkez tarafından da yönetilir

bundan anlayacağımız
türkiyede ki

faşist kominist (sol, sağ )

gerici ,ilerici

dinci laik

laik ,anti laik

kürt türk

alevi sünni

tüm bu çarpıştırmaları kargaşaları natonun 1950 li yıllarda almış olduğu gizli karar neticesinde
devletin bir kanadı tarafından kurdurulan terör örgütleri aracılığıyla yaptırdığı kanaati oldukça dikkate alınması gereken bir iddiadır

örgütlerin üst kanadın bir kesimde gizli olarak bulunan bu karar vericilerden alt kesimlerin haberi yoktur !!


bu görüş gazetelerde sık sık ortaya atılmakta detaylardan kaçınılmaktadır

bu görüşe göre devletin gazete ve tüm yayın organlarıyla bir şekilde bu işin içindedir (bilerek yada bilmiyerek)

karşılıklı kontrollu çarpmışma çıkartıp bundan istifade ile hükümetleri devirmek , darbe yapmak mümkün olabilmektedir

28 şubat post modern darbesi , 12 eylül darbesi gibi süreçler bu şekilde kontrol edilmiştir

bu kanaatle pkk nın içindede bu kanada mensup kişiler bulunmaktadır tıpki tüm yasadışı terör örgütlerinde olduğu gibi

pkk nın içindeki bu yapılandırmayı harekete geçirip dağlıca ve aktütün bakınları meydana gelmiştir
sebep
pkk yla mücadeleye devam görüntüsü vermek

bu örgüt lerin kurdurulamsında ki amaç devletin bataklık alanları oluşturulmasını sağlayıp düşmanın bu bataklıkta boğulması gerektiği görüşündedir

bataklığa dokundurmayıp ordan türüyecek sinekle mücadele edilmesi gerekli olduğunu düşünmesinden gelir

bataklık mı var ?
- ilacı var
- sık gitsin .......mantığı
devleti yönetmek için korku lazımdır................. mantığı için
devlete düşman gerek mantığı......... ...........hakim olduğu için
korku yaratmassan devleti yönetemezsin............... mantığı için

yoksa sendikalar ayaklanıp maaş artışı isteği, birileri kalkıp özgürlük birileri kalkıp tonlarca istekte bulunur düşüncesi ........hasıl olduğu için
korku yaratmassan devleti yönetemezsin mantığı ...hakim olduğu için

bu mantığa göre rejimi korumak için bu korku olmak durumunda


Bu örgütlenmeden yasadışı olan örgütlerin alt kanadının haberi yoktur
üst kanattan kontrollu çatışma çıkartılıp kontrollu biçimde çarpıştırılmasından ibarettir

kontrolden çıkarsa imha edilir
batmanda oluşturulan hizbullah örgütü gibi

MİT MÜSTEŞARI BİR ZAMANLAR BU ÖRGÜTTEN BAHSEDİLİNCE ONLAR İYİ ÇOÇUKLARDIR DEMİŞ
bazı yayın organları bunu yayınladılar bu söyleşi gazetecilerin önünde yapılmış
o zamanlar bu örgüt güneydoğuda pkk yla çatışma halindeydi
bunu Fehmi Koru tv de açıkca defalarca dile getirmiştir



peki pkk neden imha edilmiyor yoksa edilmek mi istenmiyor !

burda pkk birilerine lazım olduğu anlaşılıyor
burda nato daki abd ve ve ortadoğudaki israilin çıkarları pkk yı lüzümlü görmekten geçiyor

düşünün şu anki aşamada mevcut yapıya göre

pkk nın kandildeki örgüt mensuplarının

1 000 adet türkiyeli kürtler

1 000 adet suriyeli kürtler

1 000 adet iranlı kürtlerden oluşması tesadüf müdür?


gerektiğinde suriyeyi vurmak için pkk

iranı vurmak için pkk kullanılacak ve vazgeçilemeyecek bir örgüttür

pkk nın dışarda devamlılığını onlar istiyor...

bu kanat bir anlamda natonun gizli konseyine bağlı


bu bakımdan anlaşılacağı üzere

Türkiyede derin devlet yoktur sadece .............tetikçisi vardır

tetikçi olan devletin bir mekanizması tarafından yönetilir
emirler dışardan gelmektedir ............bu da bizi batıyla müttefik yapıyor



kavga natonun gizli kanalıyla bataklıktan çıkacak sinekle mücadele edecek olan askerler arasında çıkmatadır
bir kısım ordu mensubu bu işin içindedir iddiası yabana adılır bir iddia değildir !

bu görüşe göre devlet pkk yla gerçekanlamda mücedele etmiyor çünkü emirler dışardan geliyor

istese 1 ay da bitirebilir iddiası yeni şafakta çıkınca olay olmuştu
bu yapılanmanın adı hiç bir şekilde ergenekon olarak adlandırılamaz

çünkü
Bu mümkün değil !

devletin doğu ve güneydoğudaki alt yapıyı yenileyip silaha verdiğinin çok az bir masrafla doğudaki işsizliği önleyebilir,oraya spor salonları , futbol sahaları kurarak bölge halkına orda olduğunu hissettirip uzun vadeli bir plan eşliğinde halkı kendi tarafına çekebilir
bunu yapmıyorsa devamını istiyor demektir
mantığı bir anlamda kimilerine göre doğru olarak kabul görebilir

bu mantığa göre birilerine yani haka sadece seyretmek düşüyor

basın yayın organlarındaki çıkan yayınlar bu şekilde yapılmaktadır


örnek şehit bilmem ne kampına türk jetleri bomba yağdırdı
bu haberi hürriyet yazmıştı

soruyorum ??!

şehit bilmem ne kampındaki ismi şehit diye lanse edilin olay neyin nesidir
madem ordaki şehittir peki burda ölen neyin nesidir ?

zamnında sanırım konfiçyus a sorulmuş!

bir ülkeyi ele geçirirsen ilk yapacağın şey nedir diye sormuşlar ?
- o ülkenin dilini değiştiririm........ demiş

hal böyleyken

dil bu kadar önemliyken

kurulan cümleler, kelimeler ,hatta harfler, hatta ve hatta harflerin altında ve üstündeki noktanın bile çok büyük bir önemi vardır

gazetede çıkan haber kendi kalemize atılan goldur
psikolojik harp galibiyetini terör örgütünün panosuna yazmaktan ibarettir

burdaki haber satırına kimse müdahele etmiyorsa, terörü bir şekilde körüklemekle hürriyet gazetesi ne yapmak istemektedir belli olmaktadır
psikolojik harp buna denir

kendi kalesine gol atan biz miyiz
hayır
peki bu basın bu manşeti tesadüfen mi atmıştır
bence kesinlikle hayır
peki neden tepki hürrüyete yansımayıp konu irdenmemiştir ?

çünkü baın yayın organlarındaki hiç kimse tesadüfen bir yerde değildir

gerek gazete yazarları, gerek çıkan haberler, televizyon yayınları ,televizyonların yayın stratejileri tesadüfen oluşturulmamakta bir şekilde bilerek yada bilmeyerek mevcut rejimi korumak adına natonun almış olduğu gizli kararların etkisinde yayın yapmaktadır

son çıkan ergenekon hadisesinde ki olay ulusal kanada verilen örgütlenmenin tasfiyesi şeklinde olup tabanda iranla araları iyi olan irandan uyuşturucu alıp avrupada sataraktan kazandığı paralarla kendi açısından ekonomik bir alt yapı oluşturulmuş olduğu anlaşılmaktadır
soru şu imha edilmesi gereken uyuşturucu bu imhayı yapacak olan develt yöneticilerine memurlarına ,amrlerine
şu soruyu sordurmayı gerektiriyor
bu uyuşturucuyu imha etmekle elimize ne geçecek !!!
bunu satıp karınyla kendi yamamızı dikelim mantığından ibarettir
bu mantığa göre yakalanan uyuşturucular bir şekilde imha edilmiş gösterilip halkın gözü boyanıp bir şekilde altında kendi çıkmayacak şekilde dışarıya satılır
bunu mafyadaki ösrgütlenmeye yaptırıp altından d kendi çıkmaz
bu mantığa geöre her türlü terör örgütü hangi iddiayı savunuyorsa savunsun uyuşturucu işine bir şekilde girer işin bir tarafındadır
bu mantığa göre de her devlet uyuşturucu işinin bir kenarındadır

abd uyuşturucu işininmerkezini tutmak ve aradaki aracı ülkeleri geçip ülkesine uyuşturucuyu daha ucuza getirmek ve işgal edeceği ülkelerde ki barutun kokusunuuyuşturucuyla bastırmak niyetinde olduğu için suyun kaynağını tutmak için ....
afganistanı daha öncesinde de vietnamı işgal etmiştir
bu sebepler stratejininin kendisi değil yan sebeplerdir

son ergenekon ismiyle lanse edilen yapılnamda
ulusalcılarla iran ın gizli servisi mod la yapılan tabandaki anlaşmaya göre uyuşturucu alımı satımı yapılmakta olduğu savcılık iddialarında yer almaktadır

bu bağı kırmak ve olası iran haratında teması kesmek ve içteki hükümeti bir anlamda rahatlatmak için adına da ergenekon diyerekten milliyetçiliğ pasifize ederekten bu işe girişilmiştir

iran bu uyuşturucuyla israilin hemen dibindeki lübnan daki hizbulah ı silahlandırken
türkiyedeki kurulan örgütlerde aynı şekilde ekonomik alt yapı adına uyuşturucu işinde olayın bir tarafındadır

2001 yılında tuncay güney adlı şahsın ifadeleriyle ortaya atıldığı iddia edilen olaydan 5 sene beklenilmesi , hiç bir işlem yapılmaması hadisesi oldukça ilginçtir

ve adamın kanadada hamam yardımcısı olup çıkması başkan bush un tayyip erdoğana

-tayyip ergenekon soruşturması nasıl gidiyor ?
diye sorması bunu da yenişafaktan fehmi korunun yayınlaması......

ergenekon adıyla ulusalcıların yargılanması sürecinin dışardan planlanıp içerden servis edilmesinin 28 şubatın misillemesi olarak yansıtılması dış mihraklı olduğu ve bir bağırsak temizleme harekatı olduğu kanaati hasıl olmuştur
bu tuncay güney denen herifin iddiları televizyonda ve gazetelerde dikkatlice yorumlanmamakta tuncay güneyin de bu tasviye işinin içinde aynı zamanda içerdeki medyanın da bu işin içinde olduğunu açıkça bir şekilde göstermektedir

28 şubatıyla hükümeti deviren süreçteki olayları tezgahlayanlar deşifre ediliyorsa
kullanılıp atılıyorsa sebebi nedir ve neden şimdi sorularını kendimize sormamızı gerektiyor kanaatindeyim

hükümeti devrirken bunları biliniyordu da yol verildide müdahele edilmedi de tesadüfen ümraniyedeki bir operasyonda bulunan el bombalarıyla başlatılan operasyonlar sonucunda ortaya çıkartıldığı idda edilip önümüze tesadüf diye sunulan bu olaylar birer bağırsak temizleme harekatından başka bir şey değildir

iran harekatı öncesinde bu olayların olması tesadüf değildir ?

hem hükümeti hem de hükümetin kamuoyunun dikkati çekilmesine çekilmiştir fakt asıl soru sorulmuyor
neden şimdi ?

hizbullah operasyonu da istanbulda tesadüfen ortaya çıkmıştı !!
televizyonu açtığımızda polis baskını canlı olarak gösterildi
jitem tarafından eğitilip desteklenen hatta kurdulanan türkiyedeki batman kökenli hizbullah örgütü ,batmanda pkk yı bitirme noktasına getirdi (iti ite kırdırma mantığı )
kontrolden çıkmasın diyede her türlü arşiv belgelerinin bilgisayarlarını cd lerin olduğu bir eve ani bir baskın yapılıp tv den canlı yayında servis ediliyor
devlet önce kullanıp sonra da imha yoluna gitti
olayın özü budur

bu bakımdan son günlerdeki ergenekon adlı örgütlenme nin bir kanadın ( ulusalcılar)
tasviyesi ve bu tasviyin yerine yeni bir yapılanmanın getirilmesinden ibarettir

ergenekon ismide metal fırtına adlı kitaptan duyulan rahatsızlık sonucu abd nin seçmiş olduğu isimdir diye düşünüyorum
abd bu kitaptan oldukça rahatsız olduğunu yayınlanan gazetelerde kendini belli etti

ergenekon ismi türkiyeyi kontur gerilla yöntemiyle işgalci abd kuvvetlerinin türk topraklarından çıkartılmasından bahseden bu kitapta
abd bor madeni için türkiyeyi işgal ediyor
bir gizli örgüt abd ile mücadeleye girişiyor
bu örgütün adı ergenekon ...

bazıları bu kitaptan esinlenip kendini ergenekon örgütü gibi hissetmiş olması muhtemeldir

fakat ordaki örgütün nato konseyinin gizli kararları neticesinde oluşturulan bir yapılanmanı dışında bir örgüt olması gerekir!

halbuki içindeki kendini bu örgüt zannedip yırtık dondan çıkar gibi ok gibi fırlayıp kendini bu örgütle bağdaştırabilenlerin var olduğu bu davaylan beraber ortaya çıktı

olayın özü abd bu ismi kasıtlı olark seçip bir şekil düzmece isim ve bahanelerle
tuncay güneyin ve kasıtlı saptırma girişimleri ...
güya bu örgüte ismini veren kişinin soy ismi ergenekon diyerek,ayrıca ergenekon destanıyla alakası yok diyerekten ... ne yapmaya neyi gizlemeye çalışıyor


asıl operasyonun merkezindeki olan metal fırtınadaki ergekonunun ismine yapılan yıpratma harekatı gizlenmek istenmektedir

bu herif görevini iyi yapıyor
ergenekonun ismi silinmesi harekatını anlaşılmaması adına konuyu kasten saptırıyor
başka düşünceler akla gelmemesi adına kendini merkeze koyup konuyu başka mecralara çekmektende çekinmiyor
medyada çıkan iddialrında bazı söylediklerinde doğruluk payları yok değil fakat saptırma yaptığı konularda oldukça çoktur

iç anadolu bölgesinde doğup haham olarak kanada da çıkması olayı kendi üstüne çekip kendinin üstüne gelinmesiyle de asıl operasyonun hedefleri gizlenmesi amaçlandığı apaçık aşikar bir gerçekir

hırant ve zirve yayın evelri baskınında bu ulusalcılar danıştay sadırılarında da bu ulusalcıların çıkması ve seçilmesi boşuna değildir
saldırılardaki kişilerin kimlikleri doğdukları şehirler attıkları sloganların hepsi bir merkezden planlanıp içerden ulusalcılara yaptırılıp tasviye için gerekli malzeme toplatılıp sonraki aşamada temizliğe girişilmesinden ibarettir
bu harektle emirler dışardan gelip basın ve medya yoluyla propagandası yapılıp servis edilmiş olup ab sürecinde türkiyeyi zor duruma sokturup ayrıca misyonerleri dokunulmaz kılmak adına bu eylemler dışardan planlanmıştır

planlar dışardan içeriye servis şeklinde yapılmış basın ve televizyondada özellikle irdelenmiştir

burdaki kullanılan kişilere yapılacak harekata zemin hazırlanmış ve harakat başlatılmıştır

önce milliyetçiliği körükleyip
halk nezninde trabzon ve malatya dışarıya pazarlanmış dış basında çıkan haberlerde bu kanalla içeriye servis edilmiştir ,pontus devleti hayalleri birden alevlenmiş ve misyonerlikte dokunulmazlık zırhı sağlanılmış olup batılı güçlerin iç kamuoylarının dikkati bu bölgelere çekilmiştir


alevi sünni çatışamsı için sivas katliamı çıkartılıp karşı taraftan (sünni)1 hafta sonrasında başbağlarda 33 kişinin teröristlerce taranması hadisesi süreci gerçekleştirilmiş ,bu süreçte dinci kesim sivas katliamında ön plana çıkartılıp siyasi parti görüşünee psikolojik olarak etki sağlanması amaçlanmış ,gündelik siyasi olaylara malzeme yapılmış , olası hükümete gelme durumlarının önü kesilip kamuoyu desteği basın yoluyla önceden önünün kesilmesi sağlanılmaya çalışılmıştır

dıştaki yansımasıylada almanyadaki kürt türk alevi sünni ayrımının önüne geçmek adına natonun bu kanadı yoluyla alman yadaki örgüt vasıtasıyla da solingende bir alevi vatandaşın evi neo naziler tarafından ateşe verilmiş böylelikle almanyadaki almanların istedikleri almanyadaki türkleri bölüp ,onları yönetmek ,onlar üzerinden türkiye üzerinde politika gütmenin önü kesilmiştir

bu garanti alındıktan sonra bu şekilde süreç işletilmiştir diye düşünmekten kendimi alamıyorum


sadece basında çıkan haberleri süzerek bir analiz yaptım
burda mahir kaynak ın yapmış olduğu açıklamalar önemlidir
nasıl yapılabilir şeklindeki düşünceler ise son davadaki bazı dateylarla bende bazı fikirlerin doğmasına ister istemez neden olmuştur

sadece son zamanlarda olan olaylar neticesinde ister istemez içime düşen,hatta kemiren bazı düşünceleri toparlayıp yazdım

acaba ne kadarı doğrudur ? ne kadarı yanlıştır?...... bilemiyorum
kafam bu konuda oldukça dağılmış durumda

burda asıl girmek istediğim echolon denen hadiseye girmedim bu konu için ayrıca fikirlerinizi isteyeceğim

fikirleriniz benim için önemlidir

saygılar

YORUM: Dağlıca ve Aktütün baskınlarına dair

Direk konuya giriyorum kendi hissiyatımda oluşan duyguları paylaşmak için yazıyorum

soru : Dağlıca ve aktütün baskınlarını devlet biliyor muydu ?
-bence biliyordu

müdahele etmeyip pasif mi kaldı? yoksa yetersiz mi kaldı ?

-sadece olayları seyretmekle yetindi

Hukiki açıdan sınır dışına yapılacak herhangi bir asker gönderme ve savaş ilanı meclisin yetkisindedir

sınır harakatı da buna dahildir , müdahele tezkere ye bağlıdır (uluslaraarası hukuk bakımından )

peki asker neden müdahele etmek yerine seyretmeyi tercih etmiştir?

-çünkü dış kamuoyundan gelecek tepkileri bu saldırılardaki tesiri kullanarak bertaraf etmek için kendini bir anlamda bu yola itmiş olabilir

bir anlamda kamuoyu oluşturup tezkere nin dış ve iç baskıya bırakmamak ve gelecek tepkileri bertaraf etmek için

dağlıca ve aktütün baskınları tezkere ye yakın zamanlarda ceyeran etmesi tesadüf değildir !

sonuç : bu saldırıyı kınayanlar bunun bu şekilde olmasını kınadılar

çünkü pkk yı destekleyenler bir anlamda eleri boş kaldı
italya bunu kınadı çünkü pkk yı başka türlü tanıtım propagandasını yapıyordu
kınadı çünkü olay neticesinde tezkere daha rahat çıkacak pkk ya müdahele edilecekti

bu saldırı deşifre eden taraf gazetesi bu bilgileri kanaatimce dış basının servisleri ve bilgileriyle yapıyor !!

bir anlamda k ırak a müdaheleden çekinen ülkelerin desteği sayesinde taraf bu haberleri yapıyor başka türlü mümkün değil !

bu bilgiler genelkurmaydan sızmadığı kanaatindeyim bu bilgileri dış istihbarat örgütlerinden gelen bilgiler sayesinde yayımlıyor !!

taraf gazetesinin yaınlarını dikkat edilirse türkiyenin değil birilerinin güdümünde yayın yaptığını anlamamak ahmak olur !!!

ermeni tezlerini destekleyici bir şekilde manşet atıp sözde soykırım ı türkiyeyin gündeminde kalmasını sağlayacak derece de taraf tır

bundan anlaşılan

aktütünü ve dağlıca yı genel kurmay biliyorsa başka bilenler de var bunlarda taraf gazetesi üzerinden servisle k . ırak a girmemizi istemeyenlerdir

taraf arkasını sağlama almışsa sağlam(! )bir yere dayandığını düşündüğündendir
her ne kadar dağlıca ve aktütün olaylarında doğru bilgi verdiğini düşünsemde, verdiği bilgilerde ki detaylar her ne kadar doğru olduğunu düşünsemde, OLAYLARIN DETAYI VE YORUMU kasıtlı olarak irdelenmiştir bu da hayret verici bir bilgi kaynağı olduğunu doğrulayan başka bir bakış açısıdır ayrıca niyetini ortaya koymaktadır

taraf bu haberi neden yayınlamıştır !

-bazı ülkelerin ! çıkan tezkerden duyduğu rahatsızlıktan dolayı
başka ?
tezkerenin etkisini içerde ve dışarda azaltmak için

taraf türkiyenin gazetesi değildir, ülkemizin çıkarına da yayın yapmamaktadır bu bilgileri dışarının içeriye yaptığı servis e taşeronluk etmek denir

maalesef olayları bu şekilde görmekten kendimi bir türlü alamıyorum

Tuesday, October 14, 2008

Aktütün baskınında beklenen rezalet!

17 askerin şehit düştüğü Aktütün saldırısıyla ilgili korkunç bir iddia ortaya atıldı. Buna göre, Genelkurmay saldırı hakkında ayrıntılı bilgiye sahipti.

17 askerin şehit olduğu Aktütün saldırısı öncesinde Genelkurmay Başkanlığı'nın, anlık istihbarat paylaşımı uyarınca elde edilen görüntüler ve istihbarî bilgilerle baskının hangi tarihte, kaç kişiyle ve nereye yapılacağı hakkında detaylı bilgiye sahip olduğu iddia edildi. Taraf'ta yer alan haber şöyle:
- Havan atıyor musunuz niye atmıyorsunuz.
-Bir dakika atıyoruz.
-Mahir Mahir, Rubar Rubar siz de destek verin.
-Kemal o bir yere gidiyor. Boşa gidiyor aşağı düzelt.
-Azat azat arkasına atın.
-O söylediğim istikamete atın, Cia kısa düşürdün.
-Doğrudur Heval yeniden atıyoruz.
-Çalışın uygun uygun atın senin yerin uygundur vur ordan vur işte.
-Boş kalmasın uygun bir şekilde hem orayı hem karakolu vursunlar.
-Tamam Heval vuruyoruz her iki tepeyi de takip et.

Bu telsiz konuşmaları 3 Ekim 2008 cuma günü 17 askerin şehit olduğu Aktütün saldırısı sırasında baskını düzenleyen PKK'lı grubun arasında gerçekleşti.

Telsiz konuşmalarını canlı olarak dinleyenler arasında Aktütün Karakolu'nun da bağlı olduğu Van'daki Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı'na bağlı birimler de bulunuyordu.
Beklenen Aktütün saldırısı başlamıştı.

BİR AYDIR İZLENİYORDU
Beklenen bir saldırıydı bu. Çünkü ABD ile yapılan anlık istihbarat paylaşımı işbirliği uyarınca bölge üzerinde keşif uçuşları yapan İnsansız Hava Araçları (İHA), bundan bir ay önce, 5 Eylül 2008'de Kuzey Irak'ın İran sınırına yakın bölgelerinden, Hakkâri-Şemdinli bölgesine doğru harekete geçmiş 80 kişilik bir PKK'lı grubun koordinatları ile net görüntülerini geçmişti.Bu hareketlilikle ilgili olarak GES (Genelkurmay Elektronik Sistemler) Komutanlığı, bölgedeki dinleme ve istihbarat birimlerinden gelen günlük raporlarla Genelkurmay'ı ve komutanlıkları sürekli uyardı.

UÇAKSAVARLAR GİRDİ
Aktütün baskınından sadece beş gün önce 29 eylül günü, Van Asayiş Güvenlik Komutanlığı Hareket merkezinde görevli nöbetçi istihbarat Kurmay Binbaşı Zafer Kılıç imzasıyla gizli ve çok ivedi rumuzuyla en başta Genelkurmay'a ve ilgili tüm birimlere gönderilen "HRK.: 3070-69254-08/HRK.MRK." nolu "İç Güvenlik Hareket Günlük Durum" raporunda PKK'nın "Önümüzdeki günlerde Yüksekova-Dağlıca Köyü'nde (38s mg 2037) konuşlu bulunan 3'üncü mot.p.tb.k.lığına yönelik bir eylem hazırlığı içerisinde olduğu, bunun için Irak'ın Kuzeyi'nden İkiyaka bölgesine yaklaşık (10) adet uçaksavar silahı getirildiği" bildirilmişti. Aynı çok ivedi raporda PKK'nın Hakkâri Yüksekova'ya bağlı bazı köylere "boşaltın" talimatı verdiği, bu bölgeleri tampon bölge olarak kullanacağı istihbaratı da ilgili mercilere ulaştırıldı.

BİR GÜN ÖNCE YENİ RAPOR
Hareketlilik sürüyordu. Aynı birimden 2 ekim günü, yani saldırıdan bir gün önce Nöbetçi Kurmay Yarbay Ferdi Korkmaz imzasıyla tüm birimlere ve en başta Genelkurmay'a geçilen "HRK.: 3070-69254-08/HRK.MRK." nolu İç Güvenlik Hareket Günlük Durum raporunda ise daha net bilgiler, bir gün sonraki saldırının adeta koordinatlarını veren istihbarat mevcuttu. Yine "Gizli ve çok ivedi" rumuzlu raporda PKK'lıların bölgedeki hareketliliği isim isim, silah ve katır sayılarına kadar yerleri bildirilerek birimlere gönderilmişti. Sınırdan içeri giren PKK'lılar, içeriye sokulan ağır silahlar, saldırı kararlarının alındığı toplantılar askeri yetkililerin takibi altındaydı.

KATIRLAR BİLE TAKİPTE
Türkiye ve Irak'ın kuzeyindeki kaynaklara dayandırılan bir gün önceki bu istihbarat raporlarında Hakkâri-Şemdinli bölgesinde bir saldırının gelmekte olduğu anlatılıyordu. Öyle ki bu raporla Genelkurmay, Aktütün'ün hemen karşısında, sınırın öteki tarafındaki Mezi deresi içerisinde saldırıda kullanılan ağır silahları taşımak üzere bekletilen 25-30 katırın varlığından bile haberdardı.

"DAĞDA MEVZİ HAZIRLANIYOR, SINIRDA KATIRLA BEKLİYOR"
Aktütün saldırısından sadece bir gün önce 2 Ekim 2008 tarihli Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı'na ait günlük hareket raporlarından bazı bölümler:

TEZKEREYE KARŞI HAZIRLIK
"Habat (Kadın) isimli teröristin, Hakkari-Aktütün J.Snr.Bl.K.lığına yönelik silahlı saldırı eylemine katıldıktan sonra Haftanin'e döndüğü, PKK'nın muhtemel yapılacak operasyon öncesi sınır hattı üzerinde bulunan güvenlik güçlerine yönelik kapsamlı bir eylem hazırlığı içerisinde olduğu, ağır silahları taşımak maksadıyla Sıvı- Mezi (38slg 1925) deresi civarında (25-30) katırın bekletildiği, teröristlerin, Uludere-Ortasu (38s lg 2038) Köyü'nden Haftanin bölgesine kaçakçılık maksadıyla giden şahıslardan güvenlik güçleri hakkında bilgi temin etmeye çalıştıkları. (23'üncü j.snr.tüm. K.lığı/şırnak-02 ekim 2008) (ilgili makamlara bildirildi, işlem ve teyide devam ediliyor.)"

EYLEM TOPLANTISI
"Irak'ın kuzeyi Nirve (38s mg 0720) kampında bulunan güven (k) adlı terörist sorumluluğundaki (20)'si kadın (35) kişilik terörist grubun, 26 eylül 2008 günü, (6) adet yüklü katır ile birlikte, Hakkâri-Çukurca bölgesine giriş yaptığı, grubun; Çukurca-Karasu mahallesi (38s lg 9617), Kandil Mahallesi (38s lg 9520), Çınarlı Köyü (38s lg 9522) ve Çağlayan Köyü (38s lg 9527) güzergâhını takiben Cevizli Köyü (38s lg 8632) bölgesine geldiği ve halen bu bölgede barındığı, söz konusu grubun, 28 eylül 2008 günü, Uzundere (38s lg 9930), Kazan (38s lg 7929) ve Cevizli (38s lg 8632) bölgelerinde faaliyet gösteren diğer teröristler ile buluşarak, Cevizli Köyü Güven Mahallesi'nde (38s lg 8632) bir toplantı yaptıkları, toplantıda; Çukurca bölgesinde askeri birliklere yönelik eylem kararı aldıkları. (3'üncü tak. P. Tüm. K.lığı/hakkâri-02 ekim 2008) (ilgili makamlara bildirildi, işlem ve teyide devam ediliyor."

KÜTÜK BİLGİLERİ VAR
"Nazım Alma (Mardin doğumlu) sorumluluğunda 18 (onsekiz) teröristten oluşan bir grubun, yanlarında iki adet bkc makineli tüfek, iki adet rpg-7 roketatar ile birlikte, Hakkâri kırsalında bulundukları, bölgede bulunan kamu kurumları ile polis ve koruculara yönelik sansasyonel tarzda bombalı saldırı türü eylem hazırlığı içerisinde oldukları, (c-3)"

ŞEMDİNLİ KÖYLERİNDELER
"Fikret Olgun (Şırnak-Yazlıca doğumlu) sorumluluğunda, 25 (yirmibeş) teröristin, yanlarında bir adet hok füzesi, iki adet 60 mm.lik havan, iki adet gece görüş cihazı ile birlikte, Şemdinli bölgesindeki köylerde bulundukları, askeri konvoylar ile izine giden/gelen personel ve koruculara yönelik sansasyonel tarzda bombalı saldırı türü eylem hazırlığı içerisinde bulundukları"

DAĞDA MEVZİ HAZIRLANIYOR
"Çetin Kabuk (Siirt doğumlu) sorumluluğunda, 32 (otuziki) teröristin, yanlarında iki adet strella füzesi, bir adet 82 mm.lik havan, iki adet bkc makineli tüfek ile birlikte, Hakkari-Karanlık dağı (lg 5954) bölgesinde mevzi hazırladıkları"

Tüm bu raporların açıkça ortaya koyduğu gibi bir süredir takip edilen hareketlik sonucunda Aktütün saldırısından bir gün önce PKK'lıların isimleri, sayıları ve uzun namlulu ağır silahlarla nerelerde mevzilendikleri askeri yetkililer tarafından biliniyordu.

Milyarlarca dolar döktüğümüz şu ordumuzun haline bakın! Bu kadar büyük bir gaflet, bu kadar inanılmaz bir ihmal ve vurdumduymazlık zincirine insanın inanası gelmiyor!!! Gerçekten bu aymazlığı tasvir edebilecek bir sıfatı ben bulamıyorum. Önce Dağlıca, şimdi Aktütün. Ve kimbilir yirmi beş yılda daha bilemediğimiz onlarcası...

Herkes bol bol konuşuyor, asker OHAL istiyor hükümet sağa sola dikleniyor, öyleyse biraz da biz soru soralım:

- Genelkurmay niçin uyumaktadır?

- Çeyrek asırdır devam eden bu kanlı terörden kimler nemalanmaktadır?

- Zincirleme ihmallerde bir kasıt söz konusu mudur?

- İnsan hayatı üzerinden kirli hesaplar peşinde koşan gruplar var mıdır?

- Bu büyük rezaletin hesabını birileri verecek midir yoksa yine bazıları madalyalarla ödüllendirilecek midir?

- Hala 'orduyu yıpratmayalım' papağanlaması sürecek midir?

- Bu ülkede adına 'Savunma Bakanı' denilen şişman vatandaşın konuşma kabiliyeti var mıdır, kendisi ne işe yarar ve niçin dut yemiş bülbül gibi susmaktadır?

- Başbakan sağa sola sataşıp akla hayale gelmez artistlikler yapacağı yerde, kendi fiyaskolarından vakit bulup bu rezaletin üzerine gitmeyi düşünmekte midir?

- Halayda göbek atan AKP'li vekil ve golf topu peşinde koşan havacı paşa vicdanen rahat mıdır?

- Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları post modernizme savaş açacakları yerde işlerini doğru düzgün yapmayı düşünmekte midirler?

Not: Bu ülkede istifa mekanizması işlemediği için başta genelkurmay başkanı olmak üzere yukarıda saydıklarımın tümünün derhal bu mekanizmaya başvurmaları gerekliliğini ifade etmiyorum.

Nasıl olsa analar aslan doğurur ama helikopter doğuramaz. Ama şehitlerimizin eli hiç şüphesiz bu işte parmağı ve ihmali olanların yakasındadır.

Wednesday, October 8, 2008

Yorum:Aktütün ve Şehitlerimiz

Sevgili Yunus,
Duyguların ve düşüncelerindeki samimiyet yazına geçmiş ve bizde de okurken aynı hisleri uyandırıyor...Yazdıklarının her bir kelimesine katılmamak mümkün değil...
Ülkemizde görülmeyen bir kast sistemi var...Canlar hiç pahasına yıllardır ülke toprağını korumak adına satılmakta...Oysa biz ki silahlanma için en çok para harcayan ülkeyiz...Daha profesyonel askerlik sistemine bile geçemdik...

Topraklar satılır,canlar satılır özgürlük adına,demokrasi adına...
Üzerimize uymayan bir elbise giydirilmiş yıllardır ve elbise her bir tarafından yırtılmış,sökülmüş,beden artık taşmakta ama hala o elbise diye tutturup duruyoruz...
Özgürlük,demokrasi,insan hakları adına dünya batmakta...Güzelim Türkiyemizi ise önümüzdeki zamanlarda daha çok felaketler beklemekte ne yazık ki...
Biz hala bize bişey olmaz rüyamıza devam edelim...
saygılar...
aKrep...

Monday, October 6, 2008

Aktütün ve şehitlerimiz.

Birkaç gündür bu olay yüzünden sinirim çok bozuk. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bu yürek yakan hadise ve giden canlar, Türkiye'de sivil siyasetten askeriyeye, en düşük derecedeki memurundan en üst seviyedeki bürokratına veya subayına dek sirayet etmiş bulunan vurdumduymazlığın en acı örneklerinden bir tanesidir.

Korkarım bu zihniyet böyle devam ettiği sürece, insan yaşamının değeri bazılarının imajından ve ufak hesaplarından daha aşağı seviyede telakki edildiği müddetçe bu acılar son bulmayacak.

Dağlıca baskını rezaletinin ihmalleri zihinlerdeki tazeliğini yitirmemişken, belki de daha büyük bir skandalla karşı karşıyayız. Sayıları yüzlerle ifade edilen, günlerce katırların sırtında ağır silahlarla bölgeye yığınak yapan PKK'lıların güle oynaya baskın yaptıklarına ve 17 vatan evladını uzaktan havanlarla ve roketatarlarla şehit ettiklerine tanıklık etmekteyiz.

Bugüne kadar neredeyse 50'ye yakın genç fidan PKK tarafından bu karakolda şehit edilmiş.

PKK'lılara hedef tahtası olması için kurulmuş bir karakolda can veren gençlerimiz... Balıklara atılan yem misali.

Bundan çok daha korkuncu ise, adeta bu tablonun devam edeceği izlenimini bizlere veren ve insanlarımızı kurbanlık koyun zanneden utanmaz, çürümüş devlet zihniyeti.

Ota boka para harcayan, devlet büyüklerini (!) -ve küçüklerini- ihya eden yüce devletimiz ve kahraman mülki-askeri erkan, insanlarımızın canını kurtarmak için yeterli kaynak bulamamış (?). Herhalde rüşvet yiyip bir liralık malı onlarca EURO'ya aldıkları Avrupa firmalarına verdikleri ihalelerden geriye paraları kalmamıştır.

Üstelik istihbaratta da sorun yokmuş. Hatta bir gün önce bölgede hareketlilik tespit edilip ek birlik gönderilmiş (??), ama nedense kimse bu kadar insanın canına mal olabilecek o barakadan bozma karakoldan birlikleri derhal çekip bölgeyi başka şekilde ateş altına almayı düşünmemiş.

Kayıplarla beraber 17 can gitmiş, ama PKK'lılar amacına ulaşamamış çünkü o lanet karakolu işgal etmeye çalıştığı (???) iddia buyurulan PKK'lı teröristlere karşı barakalar kahramanca savunulmuş. Böylece, insanlarımızın hayatı boşa gitmemiş.

Aileler de zaten avutulur. Her ne kadar anaları sıkmabaş, kardeşleri bidon kafa, babaları da göbeğini kaşıyan adam olsa da onlar 'şehit' olmuşlardır, 'vatan sağolsun'dur.

Zaten varlığımızı Türk varlığına armağan edeli uzun zaman da geçmiştir, yeter ki yüce devletimize halel gelmesin.

Yoksa neme lazım Savunma Bakanımızın (!) (şu Bakanlar Kurulu'nda bakanlara altın kabzalı tabanca dağıtan yüce varlık) derhal istifa etmesi gerektiğini söyleyen, her daim hazır ve nazır komutanların ihmali olduğundan şüphelenip soruşturma falan isteyen (Dağlıca tabur komutanına yüksek nişan verilmişti !!!) post modern kafalı dönmeler çıkıp bozgunculuk falan yaparlar.

Onlara kanmayalım, kafaları karıştırmayalım.

Unutmayalım ki devlet büyüklerimiz ne derse iyi der, paşalarımız neylerse doğru eyler.