Sunday, December 21, 2008

Yorum:Pandora nın Kutusu Açıldı

Sevgili imperia,
Seninle konuşmalarımızda da kısaca bahsettğin bu konuları ayrıntı olarak okumak yararlı oldu,tşkler...Çok yerinde tespitlerin var bunları bizlerle paylaşman bizim de bu konulaea dikkat etmemiiz sağlıyor...

Amaç Türkiye nin işgali !
diyerek asıl hedefi belirtmişisn ben de dünyadaki neredeyse oynanan tüm oyunları Türkiye için oynandığını düşünen biriyim..Abartıl oluyor ama....Öyle bir konumdayız ki burada biz değil abd olsaydı tüm dünya avucunda olacaktı...

Matrix filmi ni sanırım hatırlarsınız
Mehdi yi bilinç altına yerleştirilmek için çekilmişti filmdeki neo aslında mehdi ydi
diyerek filmi hatırlattın....evet o film...zaten onlar asla boş film yapmazlar...yaptıkları film gerçekleşmesini planladıkları hayalleridir daima...

Tekrar tşkler....takibindeyiz konularının komplo teorilerinin...bu arad bizkaçkişiyiz.net'e de yazmışsın...hayırlı olsun...
saygılar
aKrep...

Saturday, December 20, 2008

Yorum:YAHUDİLİKTE MEHDİ İNANCI VE ARMEGEDON SAVAŞI

Sevgili İmperia konuların için hemen teşekkür edeyim,uzun zaman uzak kalsam da yorum yazmak için,okuyordum yazılarını bunu biliyorsun zaten....
Ben bunu gerçekleştirebileceklerini sanmıyorum,yapabilseler anında yıkacaklar zaten...
Yine de kötülüklerin neler yapabildiğini her gün görüyoruz,dünyayı yaşanılmaz bir kan gölü haline getirenler için bu çok kolay olmalı...
Ben O korursa ve izin vermezse yıkılmaz diyeceğim...
tşkler imperia...
saygılar aKrep...

Thursday, December 11, 2008

Pandora nın Kutusu Açıldı...Büyük Dünya Savaşı için düğmeye basıldı...

Armegedon( Büyük Dünya Savaşı )

B.O.P projesiyle örtüşen ve Hantington un ünlü medeniyetler çatışması tezine esin kaynağı olan vede b.o.p prejesinin tıkandığı yerde alternatifi olan bir savaş projesi

Projeye destek verenler Abd li Evangelist Kilisesi ve Yahudi sermayesi
B.o.p projesi Rusya aşamasında tıkandı ve düğmeye basıldı
Abd karadeniz e girip Rusya ya baskı yaparak geri adım atması sağlanacak

Türkiye ye büyük bir sorumluluk düşüyor ki boğazlar anlaşması gemilerin boğazlardan geçmesine mani dir Möntröyü kendi elimizle delmek başımıza büyük sorun açabilir

Bu anlaşmayı abd ve batı dünyası nın delmeye çalışacakları aşikar
ünlü söz derki; Formulü bulundu !

Şayet boğazlardan geçecek gemiler için bu sözü işitirseniz Türkiye nin başı bilin ki Rusya ile büyük bir belaya girmiş demektir Aynı zamanda Mondros anlaşması batılılar tarafından raflardan açık bir biçimde masaya konacaktır

Abd nin nato yu öne sürerek Karadenize demir atmak istemesi boğazlar anlaşması Möntrö yü zorluyor

Abd nin baskılarına boğun eğilirse şu söz söylenecek Türk medyası şu sözü söyler Formul bulundu !

İşte bu geri dönülmez bir hatadır
İş bu noktaya gelmemişken 1. dünya savaşına katılma sebebini iyi hatırlamamız gerektiği kanaatindeyim

Tarih ders alınmadığı sürece tekekrrür den ibarettir

İngilizlerden kaçan Goeben ve Breslau adlı alman zırhlılarının çanakkaleyi geçip Osmanlıya sığınmaları
Hatırlarsınız ki bu zırhlılara Yavuz ve Midilli ismi verilmişti İstanbul Boğazı nı da geçen zırhlılar Karadenize girmiş ve Rusya nın Sivastopol Limanı nı topa tutmuştu
Neticede Rusya Osmanlı ya savaş ilan etmişti


Anlatacağım kurgu abd nin petrol ile dönen kapitalizm in son demlerini yaşadığı bir zaman diliminde olduğumuzu hatırlatmak içindir

Abd b.o.p prejesini tıkandığı yerden aşmak için projenin tıkanan aşaması Rusya ya geri adım atması için son bir şans tanıyıp karadeniz üzerinden baskı yapacağıdır
Türkiye boğazlar da abd ye karşı gelirse Hantington un ünlü projesinde saklı duran proje bir anlamda devreye girecektir

Aslında Hantington açıktan ifade etmesede medeniyetlerin çatışmasını ister ,bir anlamda da kıyamet senaryosunu

Burdaki amaç;Ulus ulusa devlet devlete savaş ilan eder sözünün gereğidir


Tahrif edilmiş İncil'de kıyamet

Devletler savaşacak; 'Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Korkmayın sakın! Bunların olması gerek, ama bu, daha son demek değildir. Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır... Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Göksel egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak ve son o zaman gelecektir.' (Matta İncili 24/3-8, 13-14)


Tahrif edilmiş Tevrat'ta kıyamet

Ateş ve kılıçla imtihan; '...Bedenleriniz körpe ot gibi tazelenecek... Herkes bilecek ki, RAB'bin koruyucu eli kullarının, gazabı ise düşmanlarının üzerindedir... Çünkü O bütün insanlığı ateş ve kılıçla yargılayacak, pek çok kişiyi öldürecek... Çünkü ben onların eylemlerini de düşüncelerini de bilirim. Bütün ulusları ve dilleri bir araya toplayacağım an geliyor; gelip yüceliğimi görecekler... Bütün insanlar önüme gelip bana tapınacaklar' diyor RAB. (Yeşaya 66/14,16,18,23)


Armageddon savaşı

İsa Deccal'i öldürecek; Tevrat'ta şifreli olarak yer alan kıyamet teorisi. ABD'de Musevi ve Evangelist ittifakının geliştirdiği bir senaryo buna dayanıyor. Buna göre 2000'li yıllarda İsrail'deki Megiddo Tepesi'nde büyük savaş yaşanacak. Yahudilerle bölgedeki Araplar arasındaki çatışma 3. Dünya Savaşı'na yol açacak. İsa gökten inecek. Deccal'ı öldürecek. Dünyada Musevi-Evangelist egemenliği ile barış kurulacak. (Bush'un bu senaryoyu uyguladığı iddiası da var.)




Hantington un Abd yi yöneten Evangelist Kilisesi ve yahudilerden etkilenerek böyle bir tez hazırladığını düşünüyorum

Burdaki nokta şudur !

B.o.p prejesi şayet Rusya ayağında sorun aşılamazsa bu proje devreye sokulacaktır
Bir anlamda BOP un yedeğidir, B planı dır

Şu aşamada Abd zorda ve plan devreye sokulmuş da olabilir
Şayet plan devereye sokulduysa Türkiye nin direnç gösterilmesi istenecektir ki karşı tarafa geçsin!

Bu durumda olacaklar;

Abd türkiye yi kendinden soğutup ermeni tasarısını mecliste onaylayacaktır ki eş zamanlı olarak AB de bu işe sokulur karar bürükselde oylamaya tabi tutulabilir
Bu Türkeye ye açık bir mesajtır ...İstenmiyorsun!

Bundan sonraki aşama Nato dan soğutup rusya ile işbirliği yapmaya zorlayacak adımlar atmamız beklenecektir vede istenecektir ...
Türkiye kapana sıkılmış hissi bu sayede ortaya çıkar RUSYA ile blok oluşturur
Muhtemelen Büyük Dünya Savaşı çıkacaktır

Savaş şu aşamada altan alta psikolojik olarak başlamış durumda

Yayın organlarına hükmeden yahudi lobisi olayların servis bölümündedir

Peki niçin?
Yahudilerin 3 000 yıldır bekledikleri mehdinin çıkması hristiyanlarda mesih isa nın yeryüzüne dönmesi için böyle bir savaşın çıkmasına gerekliliğine inandıkları için

Peki niçin önemli bu mehdi?
Mehdi ile beraber dünya barışı tesis edilecek...

Mehdi yahudiler için mesih isa da hristiyanlar için önemlidir bir anlamda mehdi mesih isa nın habercisidir

Burda hristiyanlarla özellikle Abd deki Evangelist Kilisesi ile Museviler hem fikirler ve ortak bir beklentileri var

Yahudi ve hristiyan inancına göre mehdi büyük dünya savaşında sonra çıkacaktır
madem çıkmıyor savaşı başlatalım mantığından hareketle iş başa düştü mantığıylan hareket ediyorlar

B.o.p a fırsat tanıyıp son bir kere daha diyorlar...evet son bir kez daha b.o.p a şans verelim ,Abd yi yaşatabiliriz ....ümüdimizi kesmeyelim ...

Abd nin b.o.p projesinin yedeği olan bu proje karadenizde rusya ya baskı yapacaklar şayet burda işler rast gitmez ve türkiye yi kaybederlerse işte o an devreye sokulacak olan projedir

O zaman Abd şunları yapacaktır ;

Petrolun saltanatına son verip bor madenini tahta çıkaracaktır
Bu sebeptendir ki süreç Türkiye nin işgalini gerektirmektedir !

İşgal için de Türkiye nin Abd den soğuması gerekecektir
Bunun için de Nato dan soğutup Rusya ile iş birliği yapması sağlanıp bir bahane ile Türkiye nin de bu durumdan tarafsız kalamayacağı ve karşı tarafta olacağı bir dünya savaşı başlatılacaktır

Soru şu !

Öyle bir senaryo hazırlayın ki savaş sonunda işin içinden İsrail tereyağı gibi çıksın ve en az zararı görsün !
Bu açıkça İsrail in planıdır

Mehdinin kuracağı büyük devlet kudus merkezli olacağı için İsrail tarafı bu durumdan oldukça heyecanlı

Matrix filmi ni sanırım hatırlarsınız
Mehdi yi bilinç altına yerleştirilmek için çekilmişti filmdeki neo aslında mehdi ydi

Filmin sonundaki barış ise mehdi yle gelecek olan dünya barışıydı

Filmdeki tarih ,yaşadıkları zion (sion)gibi kullandıkları geminin isminden tutun zamanın 2050 sonrası olması, bunların hepsi birer bilinç altı çalışmasıydı
Tabi burdan işler yolunda gittiği taktirde b.o.p prejesinin sona ermesini bekledikleri 2050 yılından sonrası bir dönemi hesapladıkları içindi

Proje rafa kalkarsa bu 2056 yılı muhakkak ki öne çekilecektir ve sürede o kadar uzun olmayacaktır.Kendi açılarından filmi yapmaları önemlidir ve yaptılarda...

Burda anlatmak istediğim kısaca şu

Abd küresel ısınmayı hesaba kataraktan kapitalist Abd yi dağitip kendine çeki düzen verecektir
Tıpki Sovyetlerin kendini dağıtıp Rusya adıyla tekrar geri dönmesi gibi

Abd de benzer bir proje ile çalışıyor ki devreye sokulduğunda Abd dağıtılacak ve yeni Abd de küresel ısınmadan etkilenecek olan güney eyaletler kesinlikle olmayacaktır

Petrolun saltanatı kalkacak ve yerini bor alacak
Kapitalist sistem çökecek yerine kominist olmayan fakat onu anımsatan bir devletler topluluğu kurulacaktır

Bu devlet ne zaman kurulur ?
Abd ekonomisi bop projesinin gerçekleşemeyeceğine kesin kes inandıkları zaman Abd kendini dağıtma planını başlatır ve düğmeye basar (kıyamet senaryoları adlı film)

Bundan istifade Türkiye işgal edilir, Tükiye savunma savaşı yapar

Bor madenlerinin merkezi Türkiye olduğu için kesin kez işgal edilmek istenecektir
Abd metal fırtına adlı kitaptan oldukça rahatsız ve bu durumu gizleme gereği bile duymuyor
Çünkü bu kitaptaki senaryoya göre Abd bor madenleri için Türkiye yi işgal ediyordu



Amaç Türkiye nin işgali !

ve bor madenlerinin piyasasını kontrol etmek ve batılı ülkelere bırakmamak için Türkeye nin işgali ...
Güney doğuyu siyonizmin içinde yer alan bazı toprak parçalarını Türkiyeden alıp israil e vermek ......Böylece yeni bir dünya düzeni oluşturmak ...

Burda oynanan senaryo şudur ;
Öyle bir senaryo ortaya çıkar ki israil bu durumdan en az zararla çıksın !

Önce müslümanları kızdır sonrada savaşın içine çek!
Karikatür krizi...
Medine mücevheri adlı kitap...
Karikatür lerin kitaplaştırılması...
Müslümanı öldür oyunun internette çıkması ...

Bunların hepsi müslümanları kızdırmak için ,tahrik amaçlı ve kasıtlı çıkarılan şeylerdi.Süreç işlerse devamı MUHAKKAK artarak gelecektir!

Burda amaç krizi aşmaktır ve çıkış kendilerine göre dünya savaşı çıkartmaktır
Süreç nasıl işler ?

Abd ve Ab Türkiyeyi kendinden soğutur
Türkiyeyi bir şekilde işin içine çeker
Dünyada bir savaş çıkartılır ki buna Armegedon deniyor ve ardından Mehdi çıkar
amaç kısaca budur
Sonra ...dünyada barışı

Tabi yahudilerin inançlarındaki sapmayı burda görmek mümkün
Büyük savaşı ,bu kadar insanın ölmesini istemeleri ne kadar ilginç öyle değil mi!!

Şayet böyle bir savaş olacaksa islam dünyası öyle bir şekle sokulacak ki kımıldıyamasın !

Mesela pakistan ın nükleer gücünü Hindistanın nükleer gücüyle pasifize edeceksin
son Hindistan baskınında olanlar bunun bir anlamda provasıydı, bu olayların tohumu atıldı...

Eş zamanda Nijeryada hristiyanların müslümanların bulunduğu bir camiye saldırmaları ve 300 müslümanın öldürülmesi

Bundan anlaşılacağı için savaşın zeminine uygun halı döşenmeye başlandığıdır
ve bu durumda iş dünyadaki en çok müslümanı barındıran Endonezya ya kadar kesin sıçrar

Burda da bir hristiyan- müslüman çatışması çıkması kuvvetle muhtemeldir
müslüman ülkelerin hristiyan unsurlarıyla zayıf düşürülmesi diyebiliriz
Bu dünyada büyük bir hristiyan müslüman çatışması bir anlamda Hantington un ünlü tezini hatırlatmıyor mu !
İşte bu noktaya korkarım gelindi

Bu iç karışıklıklar çıkartıldıktan sonra iş bunu zamana yaymak ,bilinç altına yerleşmesi için çatışma için propaganda yapmak krizin derinleşmesini sağlamak tv ve gazete yayınlarını bu amaca uygun yayınları artırmak ...Bu süreç işletilirse basamak basamak üzerine konmuş olur ve Dünya Savaşı...

Dünyadaki ekonomik krizden çıkma çabaları aşamasında bu olaylar ufak çaplı çatışmalar zamanla yerini büyük çaplı çatışmalara bırakacaktır, netice teker teker savaşlar başlayacaktır

Hindistan Pakistanla savaşır ve Pakistan Hindistan a yem edilir
İslam ülkeleri kaosa sokulur ve ardı ardına savaşlar başlar... biri bitmeden diğeri başlar ve bu durumda bulaşıcı bir hastalık gibi yayılır...
Böylece dünya kaosa sürüklenir ve savaş hatları kesinleşir
Ardından nükleer ,biyolojik,kimyasal savaş başlar
İşte 3. dünya savaşı....

Zamanında sanırım Eistein a sorulmuş 3. dünya savaşını sormuşlar nasıl olur diye
onu bilmem fakat 4.sü taşla sopayla olur demiş !

Çünkü 3. dünya savaşında dünya öyle bir yok olur ki tüm gelişmişlik ortadan kalkar insan insan olmaktan çıkar bir anlamda mizahi taş devrini anımsatan bir tablo kalır
Haliylen 4.dünya savaşı taşla sopayla yapılır
Tabiki burdaki taş sopa bir espridir 3. dünya savaşı ve neticesinin ne kadar büyük olacağını göstermek için yapılan bir espridir gönül isterki böyle bir şey olmasın
ancak şu varki burda dünyadaki gişata yön veren karar merciinde değiliz maalesef elimiz kolumuz bağlı

Savaş hatları nasıl olur
Şu kesin ki bu süreçte Türkiye nin olmadığı bir savaş 3. dünya savaşı olmaz

Savaş hatlarından tahmin ettiğim şunlardır

İHTİLAF DEVLETLERİ :ABD-İsrail-AB-Avusturalya -Japonya-Güney Kore -Hindistan


İTTİFAK DEVLETLERİ :Türkiye,Rusya,Almanya ,İran ,Endenozya,Pakistan,
Bangladeş ,Afganistan, (Çin ), Kuzey Kore,Venezuella

Malezya nufusu hristiyan müslüman savaşının yoğun olduğu bir bölge olur iç savaştan çıkamaz

Nijeryada aynı şekilde iç savaştan çıkamaz

Rusya ABD ve AB ile savaşır

Almanya ve Türkiye hem ABD hem AB ile savaşır

Türkiye hem Avrupa hem ABD ile savaşır ayrıca Kuzey Irak ta savaş alanı olur

Hindistan;Pakistan ,Afganistan ,Endenozya ve Bangledeş le savaşır

Çin çekimser kalabilir fakat Çin destekli Kuzey Kore, Japonya ve Güney Kore ile savaşır
Endenozya Hindistanla savaşır

Venezuella Rusya destekli olarak ABD ile savaşır

Çin burda kesinlikle kilit ülke

ÇİN savaşta pasif kalabilir ama örtülü olarak Kuzey Koreyi destekler ve bağımsızlık isteyen Taiwan a asker çıkartıp fazla ileri de gitmeyede bilir.O noktadan sonra bekle gör konumuna geçer , duruma göre sesizliğini ilerde bozabilir

Arap ülkeleri burda ABD ile savaşabilir, başlangıçta sessizde kalabilirler yahut savaş öncesinde birbirlerine düşürülede bilir
Böylelikle pasifize edilmiş olunur ki İsrail rahat etsin!


Kuzey Afrika ülkeleri eski sömürgeleri ile savaşır

Libya İtalya ile Cezayir Fransa ile savaşır

Güney Amerika kıtası
Ya emperyalist ABD ile savaşır yada kendilerini eskiden sömüren İspanya ve İngiltere ile savaşır
ve yahut AB ile hareket edip emirlerine girerler

Batıyla hareket ederlerse ya abd destekli ortadoğu işgalinde yada avrupalılarla Kuzey Afrika nın işgalinde öncü birlik olan piyade olarak görev yaparlar

Açık söyleyeyim şartlar Güney Amerika için net görünmüyor ileriki süreçler durumu netleştirecektir diye düşünüyorum
Güney Amerika ülkeleri katoliktir
İş dinler savaşı olursa eski sömürgelikler bir kenara itilip avrupalılarla beraber hareket edebilirler diye düşünüyorum


3 ay kadar önce baş gösteren ekonomik kriz dalga dalga yayılır
Zamanımızdan Aralık 2008 den ileriye doğru bakarsak;

Bu sürede krizden çıkış yolu en az 3 senedir ve bu süre sonunda bu savaş çıkış olarak görülebilir

Ülkelerin iç kamuoyları pasifize edilir. ülkelerin ülkelere düşmanlık bağları bu 3 yıllık süreçte ortaya çıkartılır

Medya destekli olarak kriz iyice derinleştirilir,zamanla düşmanlıklar beyinlere kazınır kamuoyları kendi dertlerine düşer ,işsizlik başını alıp gider kriz iyiden iyiye sokaklarda hissedilir hale gelir

Ekonomik krizinin etkileri kendini iyice gösterip işssizler ordusu ortaya çıktıkça savaş zemini iyiden iyiye ortaya çıkar.
Pasif savaşlar başlar.... ardından tırmanır ........karşılıklı ülkelerin savaşı diğer ülkelerin işe karışmasıyla yerini yoğun savaşa bırakır..... ardından büyük devletler in hepsi buna müdahil olur.

İthilaf ve İttifak ülkeleri yani savaş hattı bu noktada ortaya çıkar
İleriki süreçte nükleer,biyolojik kümyasal savaşın zemini ortaya çıkar ve savaş nükleer savaşa döner

Neticede savaş bitiminde anılarda Kıyamet Manzaralı Dehşet Verici Bir Savaş Kalır

Taktirde ne varsa o olur ,inşallah yaşanmaz demekten başka, hüsnü zan edip çıkmasın demekten başka maalesef elimizden bişey gelmiyor

Not :Malumunuz üzere ÜNLÜ BİR SÖZ DER Kİ ; İpin ucu itin elinde .....

Thursday, December 4, 2008

YAHUDİLİKTE MEHDİ İNANCI VE ARMEGEDON SAVAŞI 1. BÖLÜM

BUNDAN 5 YIL ÖNCEYDİ 26 Şubat 2004
Perşembe
KUDUS

Mescid-i Aksa yıkılacak

İsrail tarafından altı kazılan Mescid-i Aksa ile Kubbetü's-Sahra, 11 Şubat depreminde hasar gördü. İsrail Jeolojik Araştırmalar Merkezi'nin son raporuna göre, Mescid-i Aksa'nın ilk depremde yıkılacağı belirtildi.


Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa ve Kubbetü's-Sahra'nın İsrail'de 11 Şubat'ta meydana gelen 5.0 şiddetindeki depremden etkilendiği belirtildi. Kudüs'te yayın yapan el-Kuds gazetesi, son depremde, Kubbetü's-Sahra'nın zarar gördüğünü açıklarken, Birleşik Arap Emirlikleri'nin tamirat için maddi yardımda bulunacağını yazdı. İsrailli uzmanlar ise, 50 yıl içerisinde Kudüs'te büyük bir deprem beklendiğini ve bu depremde 3 din için de kutsal mekanların bulunduğu Doğu Kudüs'ün büyük zarar göreceğini açıkladı.

Yahudiler'in ilk tapınağı olarak kabul edilen Süleyman Tapınağı'nın kalıntılarını ortaya çıkarmak için İsrail tarafından Mescid-i Aksa'nın altında başlatılan kazı çalışmalarının, en ufak bir depremde Müslümanlar için büyük öneme sahip Mescid-i Aksa'yı yıkacağı iddialarını yıllardan beri sürdüren İslam Dünyası, şimdi bu tehlike ile karşı karşıya kaldı. El-Kuds gazetesinde yer alan habere göre, 11 Şubat'ta Ölü Deniz merkezli Richter ölçeğine göre 5.0 büyüklüğündeki depremde; Kubbetü's-Sahra'nın duvarları çatlarken, Mescid-i Aksa'nın güneyindeki bazı taşlar yerinden koptu.

Gazete haberinde, Birleşik Arap Emirlikleri'nin, kutsal mekanların onarımı için Mescid-i Aksa'nın idaresini elinde bulunduran özel statüdeki vakfa maddi yardımda bulunduğu belirtildi. Gazete, İsrail tarafından altında kazı çalışması yürütülen Mescid-i Aksa'nın ve Kubbetü's-Sahra'nın yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını ve acil önlemler alınması gerektiğini ileri sürdü.


İsrail: Her an yıkılabilir


Doğu Kudüs'te 3 yıldır araştırmalarını sürdüren İsrail Jeolojik Araştırmalar Merkezi'nin geçen hafta sonu yayınladığı raporda, Doğu Kudüs'ün tamamıyle deprem riski altında olduğu belirtildi. Merkez raporunda, Doğu Kudüs'ün zemininin kaygan ve çürük olması nedeniyle, İsrail'de meydana gelebilecek büyük bir depremde buradaki kutsal mekanların yıkılabileceği uyarısında bulundu. Bu depremin meydana gelmesiyle Doğu Kudüs'teki 3 dine ait kutsal mekanların büyük zarar göreceğini, özellikle Müslümanlar'a ait Mescid-i Aksa ve Kubbetü's-Sahra'nın tamamen yıkılacağını belirten Amos Bein, "3 yıldır Doğu Kudüs'te sürdürdüğümüz araştırmalarda bu bölgenin zemininin çok zayıf olduğunu saptadık.

Doğu Kudüs olarak adlandırdığımız eski şehir, yeni şehire göre çok daha fazla riskli bir durumda. Burası yakın zamanda büyük bir depremin olacağı aktif bir bölge. Özellikle Kudüs Belediyesi ve ilgili makamlar, buradaki tarihi yapılar için güçlendirici önlemler almalıdır" açıklamasını yaptı.


Kazı çalışması yapılıyor


Yahudi inancına göre Mescid-i Aksa'nın tam altında bulunan Hz. Süleyman Tapınağı'nı ortaya çıkarmak için İsrail Hükümeti, 1985 yılında kazı çalışmalarına başladı. İsrail, iki kez yıkılan Hz. Süleyman Tapınağı'nı ortaya çıkarmak için Mescid-i Aksa'nın altında büyük çapta kazı işlemi gerçekleştirdi. Kazı çalışmaları hâlâ sürerken, İslam dünyası olaya büyük tepki gösteriyor.

İslam dünyası, İsrail'i, Mescid-i Aksa'nın altını oyarak ufak bir sarsıntıda kendiliğinden yıkılmasını sağlamaya çalışmakla suçluyor. Uzun yıllar Kudüs'te çalışan Amerikalı arkeolog Gordon Franz, "Emin olduğum bir şey varsa, Tapınak'ı yeniden inşa etmeyi hedefleyen Yahudiler'in o iki camiyi mutlaka yıkmak istiyor oluşlarıdır.

Bu yıkımın nasıl olacağı konusunda kesin bir fikrim yok, ama olacaktır. Yıkacaklar ve burada onun yerine bir tapınak inşa edecekler. Ne zaman, nasıl yapılacak bilmiyorum ama yapılacak" dedi.

KUDÜS

26 Şubat 2004
Perşembe

kaynak http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/SUBAT/26/d01.html

Sunday, November 30, 2008

ABD KARADENİZ E GÖZ DİKTİ ....RUSYA - ABD KARADENİZ DE KAPIŞACAK ......

Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Politikası (B.O.P)
ŞİMDİ BU ABD DEKİ KRİZ NERDEN DOĞDU?

Bir söz der ki ; FİLLER TEPİŞİR OLAN ÇİMENLERE OLUR

KONUMUZ :B.O.P

ırak savaşından hemen sonra ;
abd doların diğer para birimleri karşısında değerini düşürerek
petrol fiyatlarını artırdı
şimdi tam tersi oluyor
petrol fiyatları artınca en karlı ülke rusya oldu
rusya her dolar artışında
1 dolarlık petrol fiyatının artışından senede 2 milyar dolar para kazanıyordu
şimdi işler tersine döndü
abd bop prejesinden vazgeçmiş gibi bir izlenim veriyor
halbuki vazgeçmedi
projenin bir ayağı yıldız savaşları füze savunma sistemiyle çin ve rusya nın dize
getirlilmesi vardı
uzun menzilli radarlara sahip kıtalar arası füze savar sistemini kurmayı hedefliyordu
burda risk rusya idi
bir diğer sebep alaskada bulunduğu iddia edilen petrol yatakları
bu petrolun büyük kısmı alaska ya sınır olan rusya kısmındaymış
hatta cumhuriyetçilerin başkan yardımcısı adayı palin sanırım alaska valisiydi
yanlış da olabilir
şayet alaskalıysa özellikle seçildi diye düşünüyorum
burdaki eknomik kriz olayını çözmeye çalışıyorum
abd rusyanın ne kadar ileri gidebileceğini kestirmek için
gürcistan a gaz verdi
rusyayı da önce basına yansımayan bazı olaylarla gürcistan üzerinden kışkırttı
bu füze savunma sistemlerinin polonya ve çek cumhriyetine yerleştirilmesi
ve kosova nın bağımsızlığını verilmesi ve rusyanın gücünün pasifize edilmesi
olayları rusyanın üzerine üzerine gitmek oldu ,olaylar ardı ardına geldi
son gürcistan olayında bir prova yapıldı
acaba rusya nereye kadar gidebiliyor ?
rusya nın tepkisi algılananlara göre ters oldu
bundan sonra kriz derinleşti ve ....
rusya merkez bankası ..
gürcistan olayından bir hafta sonra döviz rezervlerinin alarm vermekte olduğu konusunda
putin ve mevdelev i uyardı

abd burda gürcistan olayından sonra abd kendi ekonomisinde bir anlamda kriz
çıkartarak ekonomisini bir şekilde krizdeymiş izlenimi yaratıyor yada ....
krize girmesi beklenen bazı bankaları rusya kapışması adına önceden batırdı

belki batmaktaydı ama
yada ilerde yapmayı düşündüğü işleri bir anlamda önce çekti diyebiliriz
bu sayde bazı paket programlar önererek krizi önlemek istediği sinyali verirken
bazı batan şirketlere kasıtlı oalrak müdahil olmadı
brohters gibi finans kurumları ........
bu kriz kasıtlı çıkarıldı

sonrasında yaşananlar ......


petrol fiyatları 150 doları görmüşken 55 dolara kadar düştü
rusya bu durumdan rahatsız
abd yetkilileri arada sinyal yollayıp
füze işini rusyayla görüşme isteğinde bulunuyorlar
rusya dan bir yetkili cevap veriyor görüşmeyeceğiz diyor
rus devlet başkanı 2 gün sonra görüşmeye hazırız mesajı yolluyor

rusya bu durumdan açıkça rahatsız ( petrol fiyatlarının düşmesi )
petrol gelirlerinden oldular ( petroldeki 1 dolarlık artış yada düşüş rusya için
senede 2 milyar dolar demek )
burdaki kriz füze savunma sistemini kurulması
abd radarı çok fonksiyonlu
füze den çok radarı önemli ....
radarla aynı anda çok sayıda uçağı yada füzeyi havada kilitleyip rusyayı sopayla
adam etmeyi düşünüyor
abd bu yüzden radar ksımını rusya ya daha yakın bir bölgeye mümkünse en yakına
kurmayı amaçlıyor
burda füzenin kendisi değil
radar çok önemli ...
tabi rusya nın bu radarlarla dayak yemesinin sebebi
abd nin bazı isteklerinin olacağıdır
istediğimi yapmassan radarla hergün uçaklarını kilitlerim diyecek
sorun işte burda !!
kazandığın parayı yatırım olarak bana göndereceksin diyebilir
rusya bu duruma karşılık olarak iskender füzelerini
polonyaya yakın bir yere konuşlandıracağını söylüyor
bu füzeler nükleer başlık taşıyabiliyor
işte tam bu sırada abd de aniden bir ekonomik kriz çıkıyor .......
petrol fiyatları geriliyor
rusya savaş alanında güç gösteri yaparken
ekonomik anlamda içerden zayıf düştüğünü fark etmedi ancak asıl darbeyi abd deki krizlen beraber yedi

kriz kasıtlı mı çıkarıldı ??
yada başka bir bakış açısından
abd rusya olayından sonra olası kendi krizini öne mi aldı?
krizin diğer bir kısmı abd yi vuruyor
abd kendi para birimini diğer paralar karşısında değerini düşürerek
elinde doları bulunanları bir anlamda baskı oluşturarak
doları yatırım amaçlı olarak abd ye çekmeyi planlıyordu
bu iş ters ters tepti
b.o.p un başlangıcında abd devleti dolardaki düşüştan halkı tepki göstermesin diye
istanbul
madrid
londra da bombalar patlattı !!
bu bombalar
dikkat edin para birimimi değerini düşürüyorum demekti
savaştayız sakın dışarı çıkmayın demekti
abd halkı dışarı çıkmayınca tesirini de bu sayede hissetmeyecekti
her itirazda bir ülkede bombalar patlayacaktı
bombalar bu yüzden patlatıldı
abd dolardaki hesabı bu günlerde tersine döndü
abd deki son ekonomik krizle beraber bir anlamda proje ilk başlangıç safhasına geri dönmüş gibi duruyor
başka bir boyut ise
hindistan ve çin düşük fiyattan petrol alacaklar ki projenin bir ayağını da çin ve hindistan oluşturuyordu
ve son kriz petrolu ucuzlattı......

son kriz aslında hindistan ve çin in işine gelir , finansal bir kriz olmasaydı
çin ve hindistan bir anlamda köşe oldu ama 4 köşe değil
başka bir boyutta ise hem rusya zarar da hem abd
abd dış açığını bu dolarlarla kapatacaktı rusya yı bu füze sistemindeki radarla dövecek
hindistan ve çin i yüksek fiyattan petrol almaya itip ekonomik olarak gelişmesini yavaşlatmayı planlıyordu

şimdi işler rusya ayağında sarpa sardı
b. o. p bir anlamda askıya alındı
sorum şu ?
nereye kadar ...... bu kriz aşılır mı ?

her iki tarafta (abd -rusya ) bir anlamda zarar görüyor
olay bir anlamda iki ucu boklu değnek hesabına döndü ...
RUSYA VE ABD arasında ki bilek güreşi nereye kadar devam edecek ........?
Yoksa yeni kapışma alanı karadeniz mi olacak ?
ve Türkiye olarak biz bu durumdan nasıl etkileneceğiz ?

Friday, November 28, 2008

HİNDİSTAN EYLEMİ ; BU EL KAİDE KİME ÇALIŞIYOR ? HİÇ DÜŞÜNMEDİM !!

İki nükleer güç Pakistan ve Hindistan savaşı çıkar mı?

VATAN DIŞ HABERLER
--------------------------------------------------------------------------------


Hindistan'ın 11 Eylül'ü olarak nitelendirilen terör saldırısından sonra tüm dünyanıng özü Hindistan'a çevrildi. Hindistan'ın bu saldırıda Pakistan'ı da suçlaması, iki ülke arasındaki gerilimin nereye kadar tırmanacağı sorusunu da akla getirdi.



Hint basını ve Başbakanı Bombay katliamından komşularını sorumlu tuttu. Başbakan Singh, terörist grupların Hindistan'ın "komşularında" yerleşik durumda olduğunu belirterek, dolaylı olarak Pakistan'ı işaret ettiği kaydedildi. Basına göre, Singh, teröre topraklarını kullandırmaya son vermeyenlere bunun bir "maliyeti" olacağını söyledi.

Hindistan'ın finans, ticaret ve kültür kenti Mumbai'de düzenlenen terör saldırıları komşu ülke Pakistan'daki gazetelerin manşetlerine taşındı. Gazeteler, Hindistan'ın saldırılardan komşularını sorumlu tuttuğunu yazdı.



Daily Times gazetesindeki haberde, Hindistan Başbakanı Manmohan Singh'in, Mumbai'deki saldırıları düzenleyen terörist grupların Hindistan'ın "komşularında" yerleşik durumda olduğunu belirterek, dolaylı olarak Pakistan'ı işaret ettiği kaydedildi. Gazeteye göre, Singh, teröre topraklarını kullandırmaya son vermeyenlere bunun bir "maliyeti" olacağını söyledi. Tne Nation gazetesi de Hindistan ordusu yetkililerinin, saldırganların Pakistan'dan ve muhtemelen Pakistan'ın Faridkot kentinden geldiklerini söylediklerini belirtti. Gazete ayrıca, Hindistan Deniz Kuvvetlerine bağlı savaş gemilerinin Mumbai'deki saldırılardan sonra Pakistan'a ait iki ticari gemiyi Mumbai'nin kuzeyinde Gujarat eyaleti açıklarında şüphe üzerine durdurduğunu bildirdi.

http://www9.gazetevatan.com/haberdetay. … sid=211059






****************
YORUM


İşte tüm dünyanın korktuğu senaryoBu olay OBAMA YI yı ŞAHİN yapmak için olabilir


obamaya ayar çekiyorlar ...


zemin HAZIR gibi oldu ...



OLAYLA İLGİSİ OLMAYAN KÜÇÜK BİR FIKRA
**************************************
Nedense aklıma kurtlar vadisi pusu dizisindeki MURO geldi
olay şöyle gelişir


**************
SADİ PAŞA İskender Büyük tarafından öldürülür

olay hemen tv de tezgahlanmaya başlanır
olayı yapan örgüt tür diye...
olayda kullanılan silah kuzey ıraktan yurda girdiği tespit edildi sayın seyirciler
..............
.........
...

olayı tv de izleyen MURO haberi izledikten sonra şöyle der
örgüt kimlere kaldı der gibisine ...

BÖYLE BİR ZAMANDA BÖYLE BİR EYLEMİ YAPAN ...
TAKTİK VE STRATEJİDEN YOKSUN BİR GERİZEKALIDIR

NEDİR?

GERİ ZEKALI DIR


Bir müddet sonra şemo başkan gelir hele aç televizyonu der
bir bakar ki MURO nun fotoğrafı
olayı MURO yapmıştır :)

ihale MURO da kalmıştır

*****************


BAHANE bu şekilde ortaya çıktı


pakistan hindistan kapışır


hindistan a gün doğdu.........


pakistan bu şekilde ABD ye muhtaç olur ne derse yapar....


saldırılarda 100 den fazla ölen var


ölenlerin 70 tanesi hintli
ne iş?


saldırılar batılılara ve yahudilere yapılmış!!!
ölen kaç YAHUDİ var ?

Tanzayda ki el kaide saldırlarında ölenlerin çoğu tanzanyalı ancak saldırı büyükelçiliğe yapılmış tı değil mi !
öyle değil mi ?
ingilteredeki saldırlarda ölenlerin çoğunluğuda zaten amerikalıydı


İSTANBUL daki patlatılan bombalarda ölenlerin çoğu Türk müydü ? Yoksa neydi hatırlayamadım !
yok yok ...
çoğu YAHUDİ ve İNGİLİZ di DEĞİL mi ?


saldırın amacı ve sonucuna bak ...... hayret
HAYRET Kİ NE HAYRET

ÖLEN bir kaç batılı ...


ayrıca müslüman olanlara ayrı muamele yapmışlar


ayrı odalara koyup karışmamışlar


burda müslüman ayrımı gazetelere çıktı


müslümanlar a antipati duyulacak ......


bu olay müslümanlara anti pati yapmalarına yaradı


TAM SERVİS İŞİ


olay kafkaslardaki olaya benziyor


çeçenler bir okul basmıştı


900 kişi ölmüştü


olaydan önce putin in türkiye gezisi vardı


geziyi iptal etti


birkaç gün önce oldu türkiyenin nabzı tutuldu


bu sefer tayyip erdoğanın gittiği otel e saldırılmış


HİNDİSTAN ZİYARETİNDEN SONRA Tac Mahal i gezmişti
olay kaldığı otele yapılmış

burda Türkiye ye mesaj mı var ?!

DÖNDÜKTEN SONRA .... 1-2 gün sonra


benzerlikler var


bu teröristlerin AJANDASI mı var ?!..


bunları kim saldıysa tam servis etmişler
ÖLENLERE ÜZÜLDÜM
saldıranları kim yönlendiriyorsa ki ona uyan da bundan sorumludur
müslümanlara haksızlık yapılıyor
müslümanları töhmet altında bırakarak boynumuzu eğik bırakıyorlar
bu olayları tüm dünya geneline yaydılar maalesef
bizim yunus emre ye ihtiyacımız var
bizim mevlana ya ihtiyacımız var
bunlar varken saldırmak neye kime faydası var

burdan anladığım bu bir proje ...
ajanda hangi ülke varsa orda eylem oluyor


olayla ilgisi olmayan bir fıkra
*************

SADİ PAŞA İskender Büyük tarafından öldürülür

olay hemen tv de tezgahlanmaya başlanır
olayı yapan örgüt tür diye...
olayda kullanılan silah kuzey ıraktan yurda girdiği tespit edildi sayın seyirciler
..............
.........


olayı tv de izleyen MURO haberi izledikten sonra şöyle der
örgüt kimlere kaldı der gibisine ...

BÖYLE BİR ZAMANDA BÖYLE BİR EYLEMİ YAPAN ...
TAKTİK VE STRATEJİDEN YOKSUN BİR GERİZEKALIDIR

NEDİR?

GERİ ZEKALI DIR

Bir müddet sonra şemo başkan gelir hele aç televizyonu der
bir bakar ki televizyonda MURO nun fotoğrafı
olayı MURO yapmıştır :)

ihale MURO da kalmıştır

kurtlar vadisi pusu 46. bölüm
******************

bu el kaideyi kim seviyorsa bilin ki ahmak tır
hemde tam ahmak tır
tam kucaklarına oturmuşlar vesselam

müslüman feraset sahibidir
bu olayları kim alkışlıyorsa ki bu eylemi en başında yaptıranlardır
müslümanı alkışlıyorsa bilin ki ahmaklığına henüz doymamıştır
doysun kara topraklar ......

biraz uyanın artık
bu tür olayları tezgahlayanlar büyük oynar eylemi yapanlar sadece maşa
zannediyorlar ki iyi bir iş yaptık

SONUÇ

MÜSLÜMAN = TERÖRİST

karikatür krizi -- medine mücevheri adlı kitap --- karikatürün tekrar servisi bu sefer kitaplaştırılması ---- bir pc oyunu yapıp müslümanı öldür oyunu .......


bunlar kışkırtmak için yapılıyor du


ZEMİNE UYGUN HALI DÖŞÜYORLAR........


olay bundan ibaret

kimin yaptığına değil; kime yarıyor o na bak her zaman


işler vahim


rusyadaki okul baskını ruslar ellerine geçen çeçenlere yaptırdı YADA ABD İLE ANLAŞTI batının ve türkiyenin nabzı ölçülmüştü.....

Thursday, November 6, 2008

YORUM: Osmanlı padişahları içki içer miydi?

biliyorsunuz; bu içki tartışmaları "Mustafa" filminin ardından çıktı...

bu yazıyı okuyunca; bende -memleket idare etmenin ve kurtarmanın "içki içme kıstasına" göre belirlendiği- hissi uyandı...
o yüzden "neye hizmet ettiğini anlayamadım" dedim, yoksa paylaşman elbette faydalı olmuş...


eklediğin araştırmanın niteliğine lafım yok, kaynaklarını bilmediğim için yorum yapamam, bununla birlikte araştırmayı yapan da 1. dereceden aktarmadığına göre kesin doğrudur/yanlıştır da diyemeyiz...
öyle ifadeler var ki sanki padişahların yanındaymış gibi...


ben bu içki polemiğini önemsiz bulduğum için tartışmak istemiyorum

diyeceğim şu ki;
bize böyle değerli bir tarih ve miras bırakanlar içki içse ne olur içmese ne olur,
bu bir inanç meselesi, bunu tartışmak üçüncü kişilere yani bize düşmez diye düşünüyorum...
kısacası, takılmamak lazım...

Wednesday, November 5, 2008

YORUM : Osmanlı padişahları içki içer miydi ?

forumda yaşar nuri öztürk ün mustafa adlı filmden sonra hulki cevizoğlu nun programında osmanlı padişahları hakkında bir beyanı vardı
bu konuyu bir bilene sorayım dedim
fatih sultan mehmet le ilgili
biraz araştırma yaptım

osmanlı padişahlarının hemen hepsini kapsayan genel bir yorum buldum
bir tarihçinin araştırmasını foruma yazsam uzun olacaktı
bu yüzden elimizin altında kaynak olsun diyerekten özgür pencere ye konuyu açtım


mesaj uzundu konuyu dağıtmak istemedim ben de buraya attım

saygılar

Tuesday, November 4, 2008

Osmanlı Padişahları içki içer miydi?

Kendimizi bildik bileli işittiğimiz bir terâne bu. Son günlerde yine gündeme getirildi. Her şey yaşlı ve afili bir gazete köşe yazarının Osmanlı hanedanının en yaşlı âzâsından naklettiği bir sözle başladı.

Buna göre Sultan Hamid rom içermiş. Gazete yazarı, "Dedesini defalarca görmüş olan torunundan daha mı iyi bileceğiz?" diye de soruyor. Gel gör ki bunu söylediği iddia edilen Şehzâde Ertuğrul Efendi 1912 doğumludur. Sultan Hamid 1918 yılında vefat etti. Ertuğrul Efendi'yle biz de görüştük. Kendisinden bizzat işittiğimize göre, dedesi Sultan Abdülhamid'i ömründe bir defa, mahbus bulunduğu Beylerbeyi Sarayı'nda görmüş. O zamanlar beş yaşında imiş. Babası Şehzâde Burhaneddin Efendi ile beraber ziyaret etmişler. Dedeleri kendilerini kucağına alıp sevmiş. Ömründe bir defa o da beş yaşında iken gördüğü dedesinin rom içtiğini Ertuğrul Efendi bilir mi? Bunu nezaketen kendisine sormak istemedim. Belki başkasından işitmiştir. Ama Sultan Abdülhamid'i çok daha yakından tanıyan ve onu defalarca görmüş olan yakın çevresinden böyle bir şey işitilmiş değil.

İş burada bitecek iken, popüler bir gazetenin nevzuhur tarihçisi, Osmanlı padişahlarından hangisinin içki içtiğine dair bir yazı yazdı. Buradaki bilgiler onsekizinci asırda yaşamış bir şair-tarihçiden naklediliyordu. Osmanzâde Tâib, karışık hayatı sebebiyle müderrislikten atılmış; kulağı delik ve muhiti geniş bir müellifti. Sağdan soldan işittiklerini kitaplarına dercetmesiyle tanınır. Hele bu meselede Osmanzâde Tâib'in başlıca kaynağı olan Gelibolulu Âli'nin abartılı ifadeleri, ilmî çevrelerde çok ihtiyatla karşılanmıştır. Meselâ Şemsi Paşa'ya olan antipatisi, onu Sultan Murad'a rüşvet vermiş göstermeye kadar varmıştı. Osmanzâde'nin ikinci kaynağı ise dokuzuncu asırda yaşamış ve Mutezile mezhebine mensubiyetiyle tanınan Şiî Arap şairi Câhız. Bu da başka bir âlem. O zaman mahkemeye gitse, şâhidliği kabul edilmeyecek birisinin sözünü, şimdi biz mi kabul edelim?



Gelelim Osmanlı padişahlarının içki içip içmediği meselesine…
Bunu bilmek neredeyse imkânsız. Çünki Osmanlı padişahları, aileleri dâhil, hiç kimseyle beraber yemek yemezlerdi. Hatta buna dair Fatih kanunnamesinde hüküm bile vardır. Sultan Abdülhamid'in son senesine kadar da bu gelenek devam etti. Öyleyse padişahları içki içerken kimsenin görmesi mümkün değildir. Maamafih içmiş olabilirler. Peygamberler dışında hiç kimse masum sayılmaz. Herkes hatâ yapabilir, günah işleyebilir. Ama görmeden ve iyice bilmeden bir kimse hakkında hüküm de verilemez. Hele tarihçilerin sözüyle aslâ. Tarihçilerden bazıları belli kimselere yaranmak için tarihî hâdiseleri bile tahrif etmekten çekinmemişlerdir. Böylesine mahrem bir mevzuda, üstelik asırlar geçtikten sonra ne söyleyebilirler? Hele modern yazarların padişahların ağızlarına sayaç takmış edâsıyla konuşmalarına ne demeli! Maamafih ciddî Osmanlı tarihçileri, zaten böyle bir şey söylemiyorlar.

O halde bazı padişahların içki içtiğine dair rivayetler nereden çıkıyor? Bunlara itibar etmek mümkün mü? Asırlar öncesine ait hadiseleri bugün olmuş ve bizzat görmüşcesine hikaye etmek olacak iş mi? Halbuki İslâmiyet, kim olduğu bilinmeyen, hatta fâsık birisi bir haber getirirse, buna hemen inanmamayı emrediyor. Bir müslümanın gizli işlediği günahı bile gelip başkasına anlatan kimse fâsıktır. Sözüne inanılmaz, güvenilmez.

Benzeri iddialar önceki müslüman hükümdarlar için de ortaya atılmıştır. Meselâ bazı Emevî ve Abbasî halifeleri için söylenmedik söz bırakılmamıştır. Halbuki bunların hepsi iman ve ahlâk sahibi âdil insanlardı. Evet, içlerinde tek tük nefislerine mağlup olup sefih bir hayat yaşayanlar çıkmıştır. Fakat, bunların da İslâmiyete zararları olmamış, nihayet nefislerine zulmetmişlerdir. Buna da etraflarındaki devlet ricâli sebebiyet vermişti. Sonra gelen bazı tarihçiler, zamanlarındaki idarecilere yaranmak için bunların hatâlarını şişirmiş: hatta bu uğurda hadîs bile uydurmuşlardır. Bazı Osmanlı tarihleri de, zaman yakınlığı ve sınır komşuluğu bakımından bu tarihlerden tercüme edilmiş ve onların tesiri altında kalmış olduğundan, aynı yanlışlıkları tekrarlamıştır. Nevzuhur tarihçimizin kaynağı, Ömer bin Hattab'ın içki içtiği için cezâ alanlardan birisi olduğunu yazıyor. Şarap haram edilmeden önce Hazret-i Ömer içki içmiş olabilir. Ama haram kılındıktan sonra içki içtiği, hele cezâ aldığı hiçbir yerde geçmez. İslâmiyetin peygamberlerden sonra en üstün tuttuğu ikinci zât için böyle bir iddiaya lâ havleden başka ne denir! Ancak Mutezile itikatı ve Şiî görüşlü Câhız'dan böyle bir şey beklenir.

Bugün çok sıradan insanlar, içkiyi haram bilip içmezken, hayatlarını İslâmiyeti yaymak uğrunda sarfetmiş, ülkeyi hayır eserleriyle donatmış, dindarlıklarıyla menkibe kitaplarına geçmiş ve aynı zamanda müslümanların halîfesi olan Osmanlı padişahlarının içki içecek kadar zayıf iradeli olduğuna inanalım mı? Zaten bunu yazanlar da bazı padişahların sonradan tövbe edip içkiyi bıraktığını söylüyor. Hatâsını anlayıp dönmek de bir fazilettir.

İçki içen ilk padişah yaftası yapıştırılan Yıldırım Sultan Bayezid, Bursa'da Ulu Cami'yi ve kendi adıyla anılan câmiyi binâ etmiştir. Bizans İmparatoruna, İstanbul'da bir müslüman mahallesi kurulup, câmi yapılarak kâdı tayinini kabul ettirmişti. Meşhur mutasavvıf Emir Sultan ile sohbet etmiş, hatta O'na kızını vermişti. Sırp kralının kızıyla evlendi diye Yıldırım Sultan Bayezid'e kızıp, kendisini bu kızın içkiye alıştırdığını söyleyenlere ne diyelim? Padişahı içki içerken kim görmüş, belli değildir. Yaptığı siyasî bir evlilikti. Belki bir araya bile gelmediler. Padişah, onun sözüyle içki içecek birisi miydi? Doğrusu çok söz götürür. Diyebilirsiniz ki câmi de yaptırır, içki de içer. Evet bu mümkün. Ama bugün bana gösterebilir misiniz çevrenizde hem câmi yaptıran, hem de içki içen kaç kişi var?



Üstelik bu âdeti anne tarafından Mevlâna Celâleddin Rûmî'nin torunu olup soyu Hazret-i Peygamber, Hazret-i Ebûbekr ve Hazret-i Ömer'e dek ulaşan Çelebi Sultan Mehmed, Sultan II. Murad, hatta İstanbul'u fethetmekle Hazret-i Peygamber'in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed ve velî lakabıyla tanınan Sultan II. Bayezid de devam ettirmiştir. Sekiz senelik saltanatını Ehl-i sünneti korumak için Safevîlerle savaşmak ve müslümanların mukaddes beldesi Hicaz'ın fethiyle geçiren Yavuz Sultan Selim ara sıra içer, ama hemen sarhoş olurmuş. Osmanlı ülkesini hayır eserleriyle donatan ve adaletiyle tanınan Kanuni Sultan Süleyman önceleri içermiş, sonra bırakmış. Eh, bu sözlere de pes demekten öte geçilemez.

İslâm hukukunda gayrımüslimlerin içki içmesi yasak olmadığı gibi, bunların içki alıp satması ve meyhane açması da serbest idi. Kanunî Sultan Süleyman zamanında Müslümanların ekseriyette bulundukları mahallelerde gayrımüslimlerin meyhane açması yasaklanmış; Sultan II. Selim zamanında buna tekrar izin verilmişti. Nitekim gayrımüslimlerin meyhanelerinden ve içki satışlarından vergi alındığı da gizli bir bilgi değildir. İşin aslından habersiz bazıları, bunu padişahlardan ilkinin dindarlığına, diğerinin de şaraba düşkünlüğüne bağlamışlar; hatta kendisine Sarhoş Selim demişlerdir. Yangında yanıp tekrar yaptırdığı saray hamamını gezerken tansiyonu düşüp kaymış ve beyin kanamasından vefat etmişti. Buna rağmen, "Sarhoş halde hamamda kız kovalarken öldüğü" bile söylenip yazılmıştır. Halvetî tarikatına bağlılığı ile bilinen Sultan II. Selim'in dindarlığı Selimiye Camiini yaptırmasından bellidir. Ayasofya camiini de esaslı tamir ettirmişti. Zaten nevzuhur tarihçimiz de padişahın içki içtiği halde beş vakit namazını kıldığını; sonradan şeyhinin telkiniyle içkiye tövbe ettiğini; hatta ölürken kendisine verilen ilacı; içinde içki vardır diye reddettiğini de yazıyor.

Amansız içki ve tütün yasağıyla meşhur Sultan IV. Murad da içki içmediği halde, mübtelâ olduğu gut hastalığının ağrılarını hafifletebilmek için hekimbaşı tarafından verilen afyon hülâsalarını (morfin) alırdı. Bu da kendisinde halsizlik ve uyuşukluk yapardı. Sendeleyerek yürüdüğünü birkaç defa görenler padişahın içki içtiğine hükmetmekten çekinmemiştir. Babası gibi Üskürdarlı Aziz Mahmud Hüdâî'ye bağlıydı. Selden yıkılmış olan Kâbe-i Muazzama'nın bugünki binâsını yaptırmış; Karaköy Arab Câmiini harab bir binâ iken şimdiki hâle getirmiştir.

Nevzuhur tarihçiler, yaptıkları istatistiklerle, Sultan II. Mahmud'un içkiye en düşkün padişah olduğuna karar vermişler. Halbuki Osmanlı Devleti'ni mutlak felâketten kurtararak âdetâ yeniden kuran bu padişahın da dindarlığına çok deliller vardır. İstanbul'daki bütün Sahâbe-i kiram kabirlerini bulup yaptıran, öte yandan Tophâne'de zarif Nusretiye Câmiini, Eminönü'nde Hidâyet Câmiini, Üsküdarda Adliye Câmiini, Arnavudköy'de Tevfikiye Câmiini inşâ ettiren O'dur. Vehhâbîleri işgal ettikleri Hicaz'dan çıkararak Hazret-i Peygamber'in kabri üzerine yeşil kubbeyi yaptıran O'dur. Hele Medine'deki Hücre-i Seadete hediye gönderdiği altın şamdan münasebetiyle yazdığı ve "Şemdan eyledim ihdâya cür'et yâ resûlallah.." diye başlayan na'tta Hazret-i Peygamber'e olan sevgisini çok içli ve edebî biçimde terennüm etmiştir. Ağır verem hastası iken, Çamlıca'da kızkardeşinin köşkünde fenalaşmış, "Beni bir câmiye kaldırın da, bari orada vefat edeyim" demiştir. Yeniçeri Ocağı'nı ve bununla organik bağı sebebiyle Bektaşî tekkelerini kapattığı için malum dedeler tarafından "Gavur Padişah" diye anılmış; yeni düzende yemleri kesilenler de bu hakaret sözüne dört elle yapışmıştı. İçki içtiğini de muhtemelen yine bunlar uydurmuştur.

Sultan Mahmud'un içki içtiği söylenen oğlu Sultan Mecid ise Medine'de Mescid-i Nebevî'nin bugünki hâlini yaptırmış; Kâbe-i Muazzamaya kâşî tuğla döşetmiş; Hırka-ı Şerif, Dolmabahçe, Ortaköy, Teşvikiyye gibi zarif câmiler binâ ettirmişti. Hasta yatağında iken Medine halkından gelen mektubu hürmeten ayağa kalkıp dinlediği meşhurdur. Üstelik Nakşî meşâyihinden Yanyalı İsmet Efendi'ye bağlıydı. Türbesinin Sultan Selim câmii avlusunda, ama Sultan Selim'inkinden daha alçak yapılmasını istemiş; Yanyalı İsmet Efendi tekkesi müridlerinin her Cuma gecesi türbesinde hatm-i hâcegân yapmasını vasıyet etmişti. Bu nâzik ve içli padişah, yine de iftiralardan kendisini kurtaramamıştır. Hele zamane bir tarihçisinin gözüyle görmüş gibi padişahın sarhoş olup hammallar tarafından küfeye konup saraya getirildiği sözüne ne denir! Sultan Mecid, içki içseydi, bunu müptezel şekilde yapmayacak kadar nâzik bir insan idi.



Yakışıklılığı, nazik ve demokrat tavırları ile modern Avrupa monarşilerindeki hükümdarları andıran Sultan V. Murad ise, amcası Sultan Abdülaziz'in feci ölümü üzerine ağır bir depresyon geçirmiş; şuuruna halel geldiği için tahttan indirilmişti. Bu halde bulunan bir insanın fiillerinden mesul tutulamayacağı âşikârdır. Kaldı ki kendisinin içki içtiği rivayeti, sağlam kaynaklarda geçmez. Nevzuhur tarihçinin de yazdığı gibi merhum Sultan Reşad içki içmezdi. Fakat keşke içki içseydi de, iktidarı İttihatçılara bırakmasaydı. Koca imparatorluk sayelerinde yıkıldı.

Hele, Üsküdar Yeni Câmiini ve şehrin iki yanında çok zarif iki çeşme inşâ ettiren, hattatlığıyla meşhur Sultan III. Ahmed ile Nuruosmaniye câmii inşaatını başlatan, Rumelihisarı, Kandilli, Yeraltı, Beşiktaş Arab İskelesi, Üsküdar Mahmudiye, Defterdarkapı sı, Tulumbacılar Odası, Yalıköşkü câmi ve mescidlerini yaptıran Sultan I. Mahmud'un içki içtiğine dair hiç delil yoktur. Gelin görün ki yazar, Sultan Ahmed'in hangi balkonda hangi yastığa dayanarak kiminle rakı içtiğini, gözüyle görmüşcesine anlatıyor.

Günlük hayatı neredeyse saniyesi saniyesine malum bulunan Sultan Hamid'in içki, hatta rom içtiği bilinmiyor. Ama dinî hassasiyetinde hemen herkes müttefik. Zevcesi Behice Kadınefendi, padişahın helâdan çıkıp banyoya gidene kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm edecek derecede dindar olduğunu söylemiştir. İttihatçılar, II. Meşrutiyet'i müteakip, Sultan Hamid'i halkın gözünden düşürmek için neler söylemediler. . Abdullah Cevdet, "Sultan Hamid hakkında yüz yalan uydurdum. Bazısına kendim de inandım" demekten kendisini alamamıştır.

Nevzuhur tarihçinin kaynağına göre, "Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan Bayezid-i Veli, komutanları ve vezirleriyle arada sırada ıyş ü nûş ederlerdi. Hatta Bayezid-i Veli, Sadrazam Gedik Ahmed Paşa'yı ışret sırasında katletmişti". Yazar ıyş ü nûş kelimesini içki âlemi; ışret kelimesini de içki diye tercüme etmiş. Sultan IV. Murad'ın şeyhülislâmı Zekeriyazâde Yahya Efendi'nin "Mescidde riyâmişler etsin ko riyayı/Meyhaneye gel kim ne riya var ne mürai" beytini yazarak "Eee, şimdi bu şiiri nasıl değerlendireceğ iz?" diyor. Divan edebiyatından ve tasavvuftan biraz anlayan, bunu değerlendirmekte zorluk çekmez. Şair ve tarihçilerin kullandığı ıyş ve ışret, sâki ve bâde gibi kelimeleri şahid gösterip de bu hükmü vermek tamamen hatâlıdır. Divan şiirinde meyhane tekkeyi; sâki sevgiliyi ve şeyhi; bâde ve şarap ise ilahî aşkı sembolize eder.

Iyş, yaşamak; ışret, eğlence ve cümbüş demektir. İkisi de arapçadır. Eğlenmek illâ içki içmekle mi olur? Eşi dostuyla dinin izin verdiği şekilde eğlenmek yasak değil ki. Buna da ıyş ü ışret deniyor. Nûş, farsça içmek demek. Su için de kullanılır, şerbet için de. Dôlu eski türkçede içine su karıştırılan su dışındaki içecekleri anlatır. Ayrana da dôlu denirdi. Hatta Bursa'da askere ayran yapıp verdiği için Dôlu baba diye bilinen bir evliyânın kabri vardır. Sâki yalnızca içki dolduran değil, su veren kimse için de kullanılır. Zaten sâki, arapça sulayan demektir. Arapçada da "şarap" şürb edilen, yani içilen şey demektir. Şerbet, çorba, meşrubat, şurup gibi kelimeler hep aynı köktendir. Kur'an-ı kerimde içilmesi yasak olan hamr'dır. Fermantasyona uğramış içki demektir. Biz bugün buna şarap diyoruz. Ama eski metinlerde "şarap" içilecek her şey için kullanılır. Lisanını ve kelimelerini bilmeden bir devir hakkında rastgele hüküm vermek ne kadar hatâlı!

Üstelik İslamiyette üzüm ve hurmadan yapılan şarap ve bundan elde edilen alkol kesinlikle haram olan bir içkidir. Bunun dışında bazı alkollü içkiler vardır ki kimi âlimler bunların ilaç ve ihtiyaç için sarhoş etmeyecek mikdarını içmeye cevaz vermiştir. Rom da bu kabildendir. O halde neyin ne için içildiğini bilmeden ahkâm kesmemek lâzım.

Peki bu iddiaların maksadı ne olabilir? Muhtemelen muhafazakâr çevrelere mesaj verilmek isteniyor. Nasıl bir mesaj? İki ihtimal var: Birincisi, "Sizin çok övdüğünüz Osmanlı padişahlarının hâline bakın! İçki içerlermiş. Demek ki iyi insanlar değilmiş. Dolayısıyla temsil ettikleri değerler de böyleymiş. Gerçeği öğrenin!". İkinci ihtimal, "Bakın, dindarlıkları herkesçe malum olan Osmanlı padişahları bile içki içmiş. O halde siz de inad etmeyin, yolunda olduğunuzu söylediğiniz padişahlar gibi yapın!" Görülüyor ki bunlar abesle iştigalden başka bir şey değil. Her şey biraz da Osmanlı padişahlarını her istediğini yapabilen Avrupa krallarına benzetmekten kaynaklanıyor. El-insaf!

Son devir ulemâsının büyüklerinden Seyyid Abdülhakim Efendi hazretleri dermiş ki: "Osmanlı padişahları, kendilerinden önceki hükümdarlar gibi değildir. Hepsi dindar insanlar idi. Dini muhafaza ettiler. Dinin direği idiler. İçlerinde bir tane kötü yoktur. Ama aralarında derece farkı vardır." Sevdiği ve büyük bildiği atalarına hakaret edilmesi, insanları incitmez mi? O halde müslümana düşen hüsnü zan etmektir. Kendilerini savunacak durumda olmayan tarihî şahsiyetler hakkında ileri geri konuşmak insana yakışmaz. Hele dedikodu ve iftirâdan kaçınmak, sadece dinî değil, herkesin uyması gereken ahlâkî bir vecibe olduğu unutulmamalıdır.

Kaynak : Prof. Dr. Ekrem Ekinci

Monday, November 3, 2008

Kur'an Ahlakı

Kur'an Ahlakı

İsra 37: Kibirli olma, alçakgönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine. Öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

En’am 50: Önyargılarla hayatı kendine zehir etme.

En’am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana ‘off‘ bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme

kaynak Bilvanisli Furkan face book

Japonya'da 'gazla intihar' sayısı 30 kat arttı: 870 ölü

Japonya'da 'gazla intihar' sayısı 30 kat arttı: 870 ölü

Giriş Saati : 03.11.2008 13:43
Güncelleme : 03.11.2008 19:05



Haberi Dinle



Japonya'da evlerde gaz imal ederek kendi canına kıyma olaylarının normalden 30 kat artması üzerine, internette intiharı özendirici sitelerin kapatılmaya başlandığı bildirildi.

Hükümet yetkilileri, hidrojen sülfür gazı başta olmak üzere ev yapımı kimyasallarla kendini öldürenlerin sayısının bu yıl 870'e ulaştığını duyurdu. 2007'de bu rakam sadece 29'du.

Dünyada intihar olaylarının en çok yaşandığı ülke olan Japonya'da 2008 yılında da çok sayıda kişi canına kıydı. Polis yetkilileri, evde ölümü kolaylaştıran gaz üretimiyle ilgili popüler internet sitelerini kapatıyor. İnternette "netto shinju" olarak bilinen intihar siteleri 2003'ten bu yana cana kıyma olaylarının artmasına sebep oldu.

Ulusal Polis Ajansı'na göre, Japonya'da geçtiğimiz yıl 33 bin 93 kişi intihar etti.

2007'ye oranla, bu yıl aynı dönemde intiharlar yüzde 2.9 artış gösterdi. Polis, geçen yıl intihar edecek 77 kişiyi internette tespit ederek hayatta kalmalarını sağladı.

İntihar geleneği Japon kültürünün önemli bir parçasını oluşturuyor. Özellikler 1990'larda yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, işsiz kalan 50'li yaşlarındaki binlerce kişi intihar etme yolunu seçmişti. Çöküşten sonra yaşanan ekonomik kalkınma ise oranlarda önemli bir değişikliğe yol açmadı. Hükümet ciddi boyutlara ulaşan ölümlere çare bulmak için, depresyondaki Japonlara yönelik danışmanlık ve rehberlik servisleri açmaya devam ediyor.

Uzmanlar, gelişen teknoloji ve ekonomik şartlar nedeniyle her geçen gün biraz daha yalnızlaşan Japon halkının, toplum içerisinde kendilerini değersiz hissettiklerini ve sürekli ölümü düşündüklerini belirtiyor.

CİHAN
kaynak http://www.sabah.com.tr/haber,585FD2A7C2554998A3BDFC101A518D9E.html

Tuesday, October 28, 2008

"T.C. Google Arama Motoru Genel Müdürlüğü"


T.C.Google Arama Motoru Genel Müdürlüğü Arama Formu

1. Aramak istediğiniz sözcüğü yukarıdaki kutuya okunaklı olarak yazınız.
2. Bu sözcüğü bulmanız halinde ne amaçla kullanacağınızı ayrıntılı bir şekilde anlatınız.
3. Daha önce bu sözcüğü aradınız mı ya da ailenizde arayan var mı, belirtiniz.


Ad-Soyad :
T.C Kimlik No :
Adres :

Sunday, October 19, 2008

TSK neden New York aydınlarının hedefinde?

Sanmayınız ki tüm bu tartışmalar, gerginlikler, sert demeçler Aktütün baskınıyla başladı. Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri yoğun bir psikolojik harp bombardımanı altında. Peki niye? Saldırganların amacı ne? Tüm bu psikolojik savaşın perde arkasında neler var? TSK’ya ağır sözler sarf edenler kimlerin ağzıyla konuşuyor? Kim bu New York aydınları? Gelin size bir fil hikáyesi anlatayım!..

HİNDİSTAN’da yaşamları boyunca fil görmemiş yirmi kişi gözleri bağlanarak, bir filin yanına götürülmüş. File dokunmaları istenmiş. Gözü bağlı Hintlilerin her biri filin bir yerine dokunmuş. Sonra Hintlilere sormuşlar: "Dokunduğunuz şeyi anlatın." Gözleri bağlı Hintliler filin neresine dokundularsa hayvanı öyle anlatmış, öyle tanımlamışlar.

Son günlerde yaşadıklarımızı bu "hikáyeye" benzetiyorum.

Herkes olayın bir yerini tutmuş ona göre değerlendirme yapıyor.

Meseleyi böyle görenler, böyle tanımlayanlar aldanır.

Meselenin özü başka. Bütünü görmek gerekiyor.

Gelin, çok da gerilere gitmeden bir yolculuğa çıkalım...

Kemalizm öldü

Tarih 9 Kasım 1989.

Berlin duvarı yıkıldı. Soğuk savaş dönemi bitti.

Ve yeni bir dünya düzeni başladı. Orta Avrupa’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da hemen yeni haritalar çizilmeye başlandı.

Soğuk savaş dönemindeki Türkiye’nin rolü, NATO dolayısıyla ABD tarafından belirlenmişti. Peki, yeni dünya düzeni Türkiye’ye hangi görevi verecekti? Türkiye’yi ne bekliyordu?

Ufuk Güldemir’in, CIA Ortadoğu Masası eski şefi Graham Fuller ile yaptığı röportaj bu rolün ipucunu verdi: "Atatürk’ün düşünceleri çağı için son derece güçlü düşüncelerdi. Ama Türkiye artık ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü, hatta İslam’ın günlük yaşamdaki yerini yeniden düşünmelidir. Türkiye, demokrasi ile İslam’ın bir arada yaşatılabileceği modern bir formül bulsa, İran ve Arap dünyasına olağanüstü büyük bir entelektüel öncülük yapmış olur. İslam dünyası için geleceğin modeli olur bu." (26 Şubat 1990, Cumhuriyet)

CIA ajanı Fuller o yıllarda medyaya sık demeçler verdi. "Kemalizm öldü. Kemalizm’in sonuna gelmesinin iyi olduğunu düşünüyorum. Halkın büyük bir parçası İslam için daha hürmet görmeyi, Osmanlı tarihiyle kucaklaşmayı istiyor."

Neo-Osmanlıcılık

CIA ajanı Fuller’in "kişisel görüşleri" zamanla rapor haline getirildi. Pentagon, genellikle CIA ajanlarının görev yaptığı Rand Corporation adlı araştırma kuruluşuna rapor sipariş etti: "The Prospects for Islamic Fundamentalism in Turkey."

Rapor, Türkiye’nin yeni yol haritasını çiziyordu: Ilımlı İslam.

"Uygarlıklar çatışması" kuramcısı Samuel P. Huntington’un da tezi aynıydı: "Türkiye, İslam’ın lideri olmalıdır." Huntington’ın, tezini açıklarken sarf ettiği bir cümlesi ilginçti: "Demokrasinin mutlaka laikliğe dayanması gerekmez."

Hudson Enstitüsü üyesi John O’Sullivan: "Türkiye’nin laiklik anlayışı artık değişmek zorunda ve bu değişimi garanti altına alıp koruyacak bir anayasa gelmek zorunda."

Peki, Kemalizm’i toprağa gömüp, ılımlı İslam’a sarılması istenen Türkiye’nin idari yönetimi nasıl olacaktı? Bunu da, uzun yıllar CIA Türkiye masası şefliğini yapmış Paul Henze’nin raporundan öğrenelim: "Türkiye’yi federalizm büyütecek."

İstanbul başkentli "Yakındoğu Federasyonu" kurulabilirdi! Ama önce Kürtlerle yakınlaşmak gerekiyordu!

CIA’nın federasyona dahil olacak Kürtlere de önerisi vardı: İslam ipine sarılın! Sarılmayan Abdullah Öcalan tasfiye edildi, Nakşibendi Barzani bölgenin tek gücü oldu.

ABD bu politikalarında yalnız değildi; Arap ırkından olmayan Kürtler, hep İsrail’in ilgi alanına girdi. MOSSAD her daim Kürdistan’ın kurulmasını destekledi. Neyse bunlar ayrı konular.

Evet, yeni dünya düzeninde Türkiye’nin görevi belli olmuştu. Bu konuda yüzlerce ABD’li uzman konuştu, onlarca rapor yayınlandı. Peki, ABD Türkiye’ye bu rolü biçti de, Türkiye’de herkes bunu kabul etti mi?

TSK’nın tavrı

Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu’daki ülkeler gibi yapay ülke değildi.

Tarihsel birikimi ve Cumhuriyet’in kazanımları nitelikli (sayıları hükümet kurmaya yetmese de) bir nüfusu ortaya çıkarmıştı. Cumhuriyet mitingleri aslında yeni dünya düzenine karşı duruştu. Yurtsever aydınlar işin farkındaydı. Askerlerin bu mitinglerin gönüllü destekçisi olduğu da bilinen gerçek.

TSK, Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinden ödün vermeye hiç taraftar değildi. Mustafa Kemal devrimleri ölmemiş, aksine giderek "Ortaçağ karanlığına" dönüşen dünyada daha da önemli hale gelmişti.

Ordu, 28 Şubat kararlarıyla bu tavrını göstermişti.

TSK sadece içerisi için değil dış politika konusunda da ABD ile ters düştü.

TSK, Atatürk’ün "Yurttu sulh cihanda sulh"; "Komşu ülkeler arasındaki ihtilaflara karışmama" gibi dış politik ilkelerinden ödün vermedi. Yani ne Irak ile ne de İran ile savaşmaya taraftardı. Topraklarını lojistik anlamda açmaya da pek taraftar gözükmedi. Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, bir koyup üç almayı hedefleyen çıkarcı politikalarına karşı çıkıp istifa ettiğini hatırlatırım. Ama o kadar eskiye gitmeyelim.

2000’li yıllarda, askerlerin tavrı aynıydı: Madem yeni dünya düzeni kurulmuştu, "Türkiye de çok taraflı siyaset izlemeli"ydi. Ayrıca ABD ve AB’nin sürekli Türkiye’yi örselemesi de çok rahatsızlık vericiydi.

Ve dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, 7 Mart 2002’de Harp Akademileri Komutanlığı’nın "Türkiye’nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur" konulu sempozyumunda yaptığı konuşma, TSK’nın tavrını gösterdi:

"Türkiye öncelikle, stratejik anlamda kimlerle bağı varsa, o bağları çözmesi lazım. Bugünün konjonktüründe, kendi bekası açısından, ileriye dönük hangi tehditlerle karşı karşıya kalabilir, bunları yeniden iyi değerlendirebilmek için, ayaklarındaki bağı çözmesi lazım. Bu bağlardan bir tanesi NATO’dur. Eğer NATO’dan sıyrılırsanız, ABD’nin size bakışının ne kadar doğru olup olmadığının, hayrınıza veya şerrinize olup olmadığının kararını daha kolay verirsiniz. Bugün Amerika, Türkiye’ye zaman zaman stratejik dost diye bakıyor, ama hiçbir zaman dostça davranmıyor. Türkiye’nin yeni arayışlar içinde olması bir ihtiyaç. Rusya ile birlikte, ABD’yi göz ardı etmeksizin, mümkünse İran’ı da içerecek şekilde arayış içinde olunmasıdır."

Psikolojik harbin dönemeci

Orgeneral Kılınç’ın bu sözlerinden sonra TSK karşıtı psikolojik harp kampanyası hızlandı.

"Hızlandı" diyorum, çünkü 28 Şubat döneminde, dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ve ordudan ayrılan Onbaşı Kadir Sarmusak’ın adının karıştığı bir istisnai dinleme skandalı vardı.

Ancak köprünün altından çok sular aktı; TSK dinlemeleri uzmanlaştı. (Dinlemeler ABD-Utah üzerinden kimler aracılığıyla Türkiye’ye sızdırılıyor? Bakınız: odatv.com)

Üst düzey komutanlarının darbe hazırlığı içinde olduğunu iddia eden, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu söylenen ama gerçekte olmayan sahte günlükler yayınlandı.

Ardından, "gazetecileri fişleyen" sözde andıçlar ortaya çıkarıldı.

Kimin yazdığı belli olmayan lahikalar ortaya saçıldı.

Genelkurmay Başkanları Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Orgeneral İlker Başbuğ hakkında, göreve başlayacakları dönemde karalama kampanyaları başlatıldı. Fotoğraflar sızdırıldı.

TSK’da kuvvet komutanlığı, ordu komutanlığı yapmış emekli orgeneraller, Ergenekon soruşturmasına dahil edilip hücrelere tıkıldı.

Psikolojik savaş öyle bir hal aldı ki, Mehmetçiğin teröre karşı verdiği mücadelenin sırları bile sızdırıldı. Tuğgeneral Münir Erten’e ait olduğu söylenen ve Kuzey Irak’a yapılan kara harekátını iki gün önceden haber veren bir video, internetten yayınlandı.

Son günlerde ise, insansız hava aracı tarafından Aktütün’e teröristlerin saldıracağı görüntüsünün TSK’ya verildiği ama hiçbir önlemin alınmadığı şeklinde manşetler atıldı. Oysa görüntülerin Aktütün’le ilgisi yoktu.

Uzatmaya gerek yok. Benzerlerini okuyorsunuz, biliyorsunuz.

Söylemek istediğimiz şudur: Gözü bağlı Hintliler gibi meseleyi sadece bir boyutuyla ele alırsanız, meselenin tümünü, özünü kavrayamazsınız.

Sonuç olarak:

Bütünü görmek gerekiyor.

Mesele, Cumhuriyet’in kurucu ideolojisine sahip çıkma meselesidir.

Mesele, ulusal bütünlüğü, bağımsızlığı koruma; komşularla savaşmama meselesidir.

Mesele, Ortadoğu’da taşeron olmayı reddetme meselesidir.

Mesele, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Irak ve İran’daki petrol kuyularının bekçiliğini yapmama meselesidir.

Mesele, sadece bunlardan ibarettir.

Yandaş medyanın manşetlerini böyle değerlendiriniz.

KİM BU NEW YORK AYDINLARI

BİZİM sözde solcu-liberalleri bilirsiniz; hep üstten bakarlar, dudak bükerler, kimseleri beğenmezler. Aslında; bunların tek yaptıkları, Osmanlı’daki Tercüme Odası’nda çalışan memurların yaptıkları gibi çeviridir; tercümedir.

Bunlar, New York Neo-Conların söylediklerini, yazdıklarını evirip çevirip yeniymiş, kendi görüşleriymiş gibi yazıp söylüyorlar.

Sizce aşağıdaki sözler kime aittir?

Ulus devletin sonu gelmiştir.

Yeni yüzyılın en önemli çatışması, demokrasi güçleri ile otokratik (despotizm yanlısı, baskıcı) güçlerin çatışması olacaktır.

Türk ordusu dokunulmaz bir kurum değildir.

Türkiye’yi daha demokratik kılacak olan, Türklerin hayatından devletin ve ordunun rolünü azaltmaya yarayacak reformlardır.

Asıl mesele din özgürlüğüdür.

Vs...

Bunları Türkiye’deki solcu-liberaller söylüyor derseniz yanılırsınız.

Bunları söyleyenler; New York aydınları!

Ya da günümüz deyimiyle -başlangıçta aşağılayıcı bir terim olarak ortaya atılan- "Neo-Con"lardır.

Bunlar; 1930’lu yıllarda Amerikan Troçkist hareketi içindeydiler. Sol hareket içinde yer almaları, hepsinin Yahudi olmasından ve Ekim Devrimi’yle tarihte ilk kez antisemitizmi suç sayan bir devlet kurulmasından kaynaklanıyordu.

Ancak: Hitler-Stalin anlaşması ve Troçki’nin 2. Dünya Savaşı’nda Hitler’e karşı savaşan Franklin D. Roosevelt’i desteklemeyi reddetmesi, günümüz Neo-Conların atalarının, sosyalizm yolundan teker teker ayrılmasına yol açtı.

1948’de İsrail’in kurulmasından sonra bu grup artık kurtuluşun sosyalizmde değil, İsrail’i koruyabilecek tek güç olan Amerika’da olduğunu savundu: "Amerika ne denli güçlü olursa, İsrail de o denli güçlü olacaktır."

New York aydınları, ABD’yi "yeni mesih" ilan ettikten sonra, sol hareket içinde edindikleri birikimleri Amerika ve Avrupa’da sol hareketin içini oymak için kullandı.

Daha önce bu sayfada/Hürriyet’te yazdım; New York aydınları tarafından kurulan ve CIA tarafından fonlanan, solcu görünen ama asıl amacı solun içini boşaltmak olan "Congress for Cultural Freedom", soğuk savaş boyunca Sovyetler’deki sosyalizme karşı, sözde "özgürlükçü sosyalizm" inşa etme misyonu üstlendi! Dillerinden düşürmedikleri kavramlar, demokrasi, insan hakları ve özgürlük idi. Pek çok iyi niyetli solcu aydın, ne yazık ki bunların aleti oldu; bu rüzgára kapıldı.

Solcu aydınları yanıltanların başında Amerikalı Max Shachtman geliyordu. O, Neo-Conların ilk lideriydi aslında. Ne sosyalizm ne kapitalizm diyen "3. Kamp" teorisi onundu. Görüşlerini "öğrencileri" yaydı:

James Burnham, "The Managerial Revolution" kitabında, insanlığın karşısındaki en büyük tehdidin artık, "teknisyenlerin" ve "bilim adamlarının" yanı sıra "bürokratlardan" ve "askerlerden" oluşan güçlü bir "elit" yönetici sınıftan geldiğini yazdı.

Neo-Conların önde gelen teorisyeni Robert Kagan, son kitabı "The Return of History and the End of Dreams"te, yeni yüzyılın en önemli çatışmasının liberal demokrasiler ile otokratik devletlerin çatışması olduğunu yazdı. Ulus devletler yıkılmadan özgürleşme olamazdı!

New York Times’ın "şahinler" arasında saydığı Daniel Fried, İsrail’in bir ulus devlet olmasından rahatsız değildi. Ama söz konusu Türkiye olunca çok sert konuşuyordu: "Sorun Türklerin nasıl bir ülkeye sahip olmak istedikleridir. Milliyetçilik/ulusalcılık özünde defansif bir tutuma, gurursuzluğa dayanır. Gururlu insanlar milliyetçi/ulusalcı olmaz, gururlu insanlar dünyaya açık olur."

Allan Bloom, Sidney Hook, Norman Podhoretz
gibi eski solcu New York aydınları, 1980’lerde "neo-liberalizmin" taraftarı oldular.

Neo-Conları sadece sivil olarak düşünürseniz yanılırsınız:

Sözü, Amerikan ordusundan Yarbay Patrick F. Gillis’e bırakalım:

"Tarihe baktığımızda, Türkiye’deki siyasal yapının, ordunun etkisini sınırlamada kifayetsiz ve isteksiz olduğunu görürüz. Ancak bu durum, 2003 yılı itibarıyla değişmeye başlamıştır. ABD-Türkiye ilişkileri, soğuk savaş yıllarının askeri ortaklığından, çok yönlü bir ortaklığa dönüşmelidir. Türkiye’nin ABD ile kalıcı ve geliştirilmiş bir stratejik ortaklık kurabilmesi için bütünüyle demokratik olması gerekmektedir." (Mayıs 2004)

Bu söylemlerin Türkiye’de yaygınlık kazanmasının bir diğer nedeni de, İngiltere doğumlu "Yeni-Sol"un ithalidir! Bu nedenlerle "Anti-emperyalist Deniz Gezmiş solcu olamaz" diyebiliyorlar. Çevirdikleri öyle çünkü. Neyse, fazla kafa karıştırmayayım.

İşin özünde; Neo-Conlar, önce sosyalisttiler, sonra hümanist solcu oldular ve en son geldikleri yer, ulus devlete karşı anti-emperyalizme inanmayan, solcu liberallik!

New York aydınlarının yazdığını, söylediğini, Türkiye’deki solcu-liberaller bugün büyük bir öfke ve kinle dile getiriyorlar.

Kızgınlıkları biraz da, göbekten bağlandıkları neo-liberalizmin ve ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyasının küresel kriz ile çökmesinin endişesinden kaynaklanıyor.

Soner Yalçın

Thursday, October 16, 2008

YORUM :Natonun gizli yapılanması !

Tezkereye yakın bir zamanda pkk terör örgütü neden saldıraya geçti halbuki çıkarına değilken !
burda işler sarpa sarıyor işte

kanaatimce burda danışıklı dövüş var
devletin içinde gizli bir örgütlenme var
bu örgütlenme nato nun gladya planlamasıyla ilgilidir
1950 li yıllarda nato kominizme karşı kontur gerilla eğitimi ve komnizm tehditini bertaraf edebilmek için ;

nato bünyesinde bazı gizli kararlar aldı
bu kararlar natonun tüm üyeleri tarafından benimsendi ve yürürlüğe girdi
nedir bu kararlar ?

karşıt fikirdeki etnik grupları çatıştırmak ,karşıt görüşlü terör örgütleri kurmak, karşıt fikirleri çatıştırıp nato üyesi ülkelerinin rejimlerini korumak ,olası işgal halinde kontur gerilla taktiğiyle silahlı mücadeleye ye yapacak ekipleri eğitip gizli silah depoları oluşturmak
son kısım gayet mantıklıyken bazı kararlar oldukça ilginçtir

nedir bunlar ?

nato üyesi ülkeler kendi iç kamuoylarına göre her türlü terör örgütünü kurulumunu yapıp bir şekilde kontrolune alıp gerektiğinde de çatıştırıp ülkenin rejim kaygılarını bertaraf edecek!

gerektiğinde çatışma bahane gösterilip komizmin içerde olası ihtilal yapmasını engellemek için , darbeyle askeri müdahaleye geçip tehditi yok edecek askeri müdahelenin önünü açmak, kontrollu çatışma çıkartmak ....

bundan anlaşılan şudur ki her türlü örgütün altında o ülkenin istihbaratı kurulum aşamasında orda mevcuttur

bu tüm nato ülkelerindeki yasadışı örgütlerin o ülkenin istihbaratı tarafından bir şekilde kurdurulduğu anlaşılmaktadır

tüm nato üyesi ülkeler bundan haberdardır kendi ülkesindeki örgütlerden haberdardır ayrıca diğer nato ülkesi devletlerde mevcut örgütlerinde istihbarat tarafından kurduruluğunu çok yakınen bilmektedir

bu ne demektir ?

natonun almış olduğu gizli kararları neticesinde türkiyede ve diğer tüm nato üyesi ülkelerde 1950 li yıllardan sonra oluşan her türlü yasadışı örgütlenmelerde natonun parmağı vardır

her ülke kendi ülkesinden sorumlu olduğu gibi karşılıklı olarakta yardımlaşmalar olmuştur! bir merkez tarafından da yönetilir

bundan anlayacağımız
türkiyede ki

faşist kominist (sol, sağ )

gerici ,ilerici

dinci laik

laik ,anti laik

kürt türk

alevi sünni

tüm bu çarpıştırmaları kargaşaları natonun 1950 li yıllarda almış olduğu gizli karar neticesinde
devletin bir kanadı tarafından kurdurulan terör örgütleri aracılığıyla yaptırdığı kanaati oldukça dikkate alınması gereken bir iddiadır

örgütlerin üst kanadın bir kesimde gizli olarak bulunan bu karar vericilerden alt kesimlerin haberi yoktur !!


bu görüş gazetelerde sık sık ortaya atılmakta detaylardan kaçınılmaktadır

bu görüşe göre devletin gazete ve tüm yayın organlarıyla bir şekilde bu işin içindedir (bilerek yada bilmiyerek)

karşılıklı kontrollu çarpmışma çıkartıp bundan istifade ile hükümetleri devirmek , darbe yapmak mümkün olabilmektedir

28 şubat post modern darbesi , 12 eylül darbesi gibi süreçler bu şekilde kontrol edilmiştir

bu kanaatle pkk nın içindede bu kanada mensup kişiler bulunmaktadır tıpki tüm yasadışı terör örgütlerinde olduğu gibi

pkk nın içindeki bu yapılandırmayı harekete geçirip dağlıca ve aktütün bakınları meydana gelmiştir
sebep
pkk yla mücadeleye devam görüntüsü vermek

bu örgüt lerin kurdurulamsında ki amaç devletin bataklık alanları oluşturulmasını sağlayıp düşmanın bu bataklıkta boğulması gerektiği görüşündedir

bataklığa dokundurmayıp ordan türüyecek sinekle mücadele edilmesi gerekli olduğunu düşünmesinden gelir

bataklık mı var ?
- ilacı var
- sık gitsin .......mantığı
devleti yönetmek için korku lazımdır................. mantığı için
devlete düşman gerek mantığı......... ...........hakim olduğu için
korku yaratmassan devleti yönetemezsin............... mantığı için

yoksa sendikalar ayaklanıp maaş artışı isteği, birileri kalkıp özgürlük birileri kalkıp tonlarca istekte bulunur düşüncesi ........hasıl olduğu için
korku yaratmassan devleti yönetemezsin mantığı ...hakim olduğu için

bu mantığa göre rejimi korumak için bu korku olmak durumunda


Bu örgütlenmeden yasadışı olan örgütlerin alt kanadının haberi yoktur
üst kanattan kontrollu çatışma çıkartılıp kontrollu biçimde çarpıştırılmasından ibarettir

kontrolden çıkarsa imha edilir
batmanda oluşturulan hizbullah örgütü gibi

MİT MÜSTEŞARI BİR ZAMANLAR BU ÖRGÜTTEN BAHSEDİLİNCE ONLAR İYİ ÇOÇUKLARDIR DEMİŞ
bazı yayın organları bunu yayınladılar bu söyleşi gazetecilerin önünde yapılmış
o zamanlar bu örgüt güneydoğuda pkk yla çatışma halindeydi
bunu Fehmi Koru tv de açıkca defalarca dile getirmiştir



peki pkk neden imha edilmiyor yoksa edilmek mi istenmiyor !

burda pkk birilerine lazım olduğu anlaşılıyor
burda nato daki abd ve ve ortadoğudaki israilin çıkarları pkk yı lüzümlü görmekten geçiyor

düşünün şu anki aşamada mevcut yapıya göre

pkk nın kandildeki örgüt mensuplarının

1 000 adet türkiyeli kürtler

1 000 adet suriyeli kürtler

1 000 adet iranlı kürtlerden oluşması tesadüf müdür?


gerektiğinde suriyeyi vurmak için pkk

iranı vurmak için pkk kullanılacak ve vazgeçilemeyecek bir örgüttür

pkk nın dışarda devamlılığını onlar istiyor...

bu kanat bir anlamda natonun gizli konseyine bağlı


bu bakımdan anlaşılacağı üzere

Türkiyede derin devlet yoktur sadece .............tetikçisi vardır

tetikçi olan devletin bir mekanizması tarafından yönetilir
emirler dışardan gelmektedir ............bu da bizi batıyla müttefik yapıyor



kavga natonun gizli kanalıyla bataklıktan çıkacak sinekle mücadele edecek olan askerler arasında çıkmatadır
bir kısım ordu mensubu bu işin içindedir iddiası yabana adılır bir iddia değildir !

bu görüşe göre devlet pkk yla gerçekanlamda mücedele etmiyor çünkü emirler dışardan geliyor

istese 1 ay da bitirebilir iddiası yeni şafakta çıkınca olay olmuştu
bu yapılanmanın adı hiç bir şekilde ergenekon olarak adlandırılamaz

çünkü
Bu mümkün değil !

devletin doğu ve güneydoğudaki alt yapıyı yenileyip silaha verdiğinin çok az bir masrafla doğudaki işsizliği önleyebilir,oraya spor salonları , futbol sahaları kurarak bölge halkına orda olduğunu hissettirip uzun vadeli bir plan eşliğinde halkı kendi tarafına çekebilir
bunu yapmıyorsa devamını istiyor demektir
mantığı bir anlamda kimilerine göre doğru olarak kabul görebilir

bu mantığa göre birilerine yani haka sadece seyretmek düşüyor

basın yayın organlarındaki çıkan yayınlar bu şekilde yapılmaktadır


örnek şehit bilmem ne kampına türk jetleri bomba yağdırdı
bu haberi hürriyet yazmıştı

soruyorum ??!

şehit bilmem ne kampındaki ismi şehit diye lanse edilin olay neyin nesidir
madem ordaki şehittir peki burda ölen neyin nesidir ?

zamnında sanırım konfiçyus a sorulmuş!

bir ülkeyi ele geçirirsen ilk yapacağın şey nedir diye sormuşlar ?
- o ülkenin dilini değiştiririm........ demiş

hal böyleyken

dil bu kadar önemliyken

kurulan cümleler, kelimeler ,hatta harfler, hatta ve hatta harflerin altında ve üstündeki noktanın bile çok büyük bir önemi vardır

gazetede çıkan haber kendi kalemize atılan goldur
psikolojik harp galibiyetini terör örgütünün panosuna yazmaktan ibarettir

burdaki haber satırına kimse müdahele etmiyorsa, terörü bir şekilde körüklemekle hürriyet gazetesi ne yapmak istemektedir belli olmaktadır
psikolojik harp buna denir

kendi kalesine gol atan biz miyiz
hayır
peki bu basın bu manşeti tesadüfen mi atmıştır
bence kesinlikle hayır
peki neden tepki hürrüyete yansımayıp konu irdenmemiştir ?

çünkü baın yayın organlarındaki hiç kimse tesadüfen bir yerde değildir

gerek gazete yazarları, gerek çıkan haberler, televizyon yayınları ,televizyonların yayın stratejileri tesadüfen oluşturulmamakta bir şekilde bilerek yada bilmeyerek mevcut rejimi korumak adına natonun almış olduğu gizli kararların etkisinde yayın yapmaktadır

son çıkan ergenekon hadisesinde ki olay ulusal kanada verilen örgütlenmenin tasfiyesi şeklinde olup tabanda iranla araları iyi olan irandan uyuşturucu alıp avrupada sataraktan kazandığı paralarla kendi açısından ekonomik bir alt yapı oluşturulmuş olduğu anlaşılmaktadır
soru şu imha edilmesi gereken uyuşturucu bu imhayı yapacak olan develt yöneticilerine memurlarına ,amrlerine
şu soruyu sordurmayı gerektiriyor
bu uyuşturucuyu imha etmekle elimize ne geçecek !!!
bunu satıp karınyla kendi yamamızı dikelim mantığından ibarettir
bu mantığa göre yakalanan uyuşturucular bir şekilde imha edilmiş gösterilip halkın gözü boyanıp bir şekilde altında kendi çıkmayacak şekilde dışarıya satılır
bunu mafyadaki ösrgütlenmeye yaptırıp altından d kendi çıkmaz
bu mantığa geöre her türlü terör örgütü hangi iddiayı savunuyorsa savunsun uyuşturucu işine bir şekilde girer işin bir tarafındadır
bu mantığa göre de her devlet uyuşturucu işinin bir kenarındadır

abd uyuşturucu işininmerkezini tutmak ve aradaki aracı ülkeleri geçip ülkesine uyuşturucuyu daha ucuza getirmek ve işgal edeceği ülkelerde ki barutun kokusunuuyuşturucuyla bastırmak niyetinde olduğu için suyun kaynağını tutmak için ....
afganistanı daha öncesinde de vietnamı işgal etmiştir
bu sebepler stratejininin kendisi değil yan sebeplerdir

son ergenekon ismiyle lanse edilen yapılnamda
ulusalcılarla iran ın gizli servisi mod la yapılan tabandaki anlaşmaya göre uyuşturucu alımı satımı yapılmakta olduğu savcılık iddialarında yer almaktadır

bu bağı kırmak ve olası iran haratında teması kesmek ve içteki hükümeti bir anlamda rahatlatmak için adına da ergenekon diyerekten milliyetçiliğ pasifize ederekten bu işe girişilmiştir

iran bu uyuşturucuyla israilin hemen dibindeki lübnan daki hizbulah ı silahlandırken
türkiyedeki kurulan örgütlerde aynı şekilde ekonomik alt yapı adına uyuşturucu işinde olayın bir tarafındadır

2001 yılında tuncay güney adlı şahsın ifadeleriyle ortaya atıldığı iddia edilen olaydan 5 sene beklenilmesi , hiç bir işlem yapılmaması hadisesi oldukça ilginçtir

ve adamın kanadada hamam yardımcısı olup çıkması başkan bush un tayyip erdoğana

-tayyip ergenekon soruşturması nasıl gidiyor ?
diye sorması bunu da yenişafaktan fehmi korunun yayınlaması......

ergenekon adıyla ulusalcıların yargılanması sürecinin dışardan planlanıp içerden servis edilmesinin 28 şubatın misillemesi olarak yansıtılması dış mihraklı olduğu ve bir bağırsak temizleme harekatı olduğu kanaati hasıl olmuştur
bu tuncay güney denen herifin iddiları televizyonda ve gazetelerde dikkatlice yorumlanmamakta tuncay güneyin de bu tasviye işinin içinde aynı zamanda içerdeki medyanın da bu işin içinde olduğunu açıkça bir şekilde göstermektedir

28 şubatıyla hükümeti deviren süreçteki olayları tezgahlayanlar deşifre ediliyorsa
kullanılıp atılıyorsa sebebi nedir ve neden şimdi sorularını kendimize sormamızı gerektiyor kanaatindeyim

hükümeti devrirken bunları biliniyordu da yol verildide müdahele edilmedi de tesadüfen ümraniyedeki bir operasyonda bulunan el bombalarıyla başlatılan operasyonlar sonucunda ortaya çıkartıldığı idda edilip önümüze tesadüf diye sunulan bu olaylar birer bağırsak temizleme harekatından başka bir şey değildir

iran harekatı öncesinde bu olayların olması tesadüf değildir ?

hem hükümeti hem de hükümetin kamuoyunun dikkati çekilmesine çekilmiştir fakt asıl soru sorulmuyor
neden şimdi ?

hizbullah operasyonu da istanbulda tesadüfen ortaya çıkmıştı !!
televizyonu açtığımızda polis baskını canlı olarak gösterildi
jitem tarafından eğitilip desteklenen hatta kurdulanan türkiyedeki batman kökenli hizbullah örgütü ,batmanda pkk yı bitirme noktasına getirdi (iti ite kırdırma mantığı )
kontrolden çıkmasın diyede her türlü arşiv belgelerinin bilgisayarlarını cd lerin olduğu bir eve ani bir baskın yapılıp tv den canlı yayında servis ediliyor
devlet önce kullanıp sonra da imha yoluna gitti
olayın özü budur

bu bakımdan son günlerdeki ergenekon adlı örgütlenme nin bir kanadın ( ulusalcılar)
tasviyesi ve bu tasviyin yerine yeni bir yapılanmanın getirilmesinden ibarettir

ergenekon ismide metal fırtına adlı kitaptan duyulan rahatsızlık sonucu abd nin seçmiş olduğu isimdir diye düşünüyorum
abd bu kitaptan oldukça rahatsız olduğunu yayınlanan gazetelerde kendini belli etti

ergenekon ismi türkiyeyi kontur gerilla yöntemiyle işgalci abd kuvvetlerinin türk topraklarından çıkartılmasından bahseden bu kitapta
abd bor madeni için türkiyeyi işgal ediyor
bir gizli örgüt abd ile mücadeleye girişiyor
bu örgütün adı ergenekon ...

bazıları bu kitaptan esinlenip kendini ergenekon örgütü gibi hissetmiş olması muhtemeldir

fakat ordaki örgütün nato konseyinin gizli kararları neticesinde oluşturulan bir yapılanmanı dışında bir örgüt olması gerekir!

halbuki içindeki kendini bu örgüt zannedip yırtık dondan çıkar gibi ok gibi fırlayıp kendini bu örgütle bağdaştırabilenlerin var olduğu bu davaylan beraber ortaya çıktı

olayın özü abd bu ismi kasıtlı olark seçip bir şekil düzmece isim ve bahanelerle
tuncay güneyin ve kasıtlı saptırma girişimleri ...
güya bu örgüte ismini veren kişinin soy ismi ergenekon diyerek,ayrıca ergenekon destanıyla alakası yok diyerekten ... ne yapmaya neyi gizlemeye çalışıyor


asıl operasyonun merkezindeki olan metal fırtınadaki ergekonunun ismine yapılan yıpratma harekatı gizlenmek istenmektedir

bu herif görevini iyi yapıyor
ergenekonun ismi silinmesi harekatını anlaşılmaması adına konuyu kasten saptırıyor
başka düşünceler akla gelmemesi adına kendini merkeze koyup konuyu başka mecralara çekmektende çekinmiyor
medyada çıkan iddialrında bazı söylediklerinde doğruluk payları yok değil fakat saptırma yaptığı konularda oldukça çoktur

iç anadolu bölgesinde doğup haham olarak kanada da çıkması olayı kendi üstüne çekip kendinin üstüne gelinmesiyle de asıl operasyonun hedefleri gizlenmesi amaçlandığı apaçık aşikar bir gerçekir

hırant ve zirve yayın evelri baskınında bu ulusalcılar danıştay sadırılarında da bu ulusalcıların çıkması ve seçilmesi boşuna değildir
saldırılardaki kişilerin kimlikleri doğdukları şehirler attıkları sloganların hepsi bir merkezden planlanıp içerden ulusalcılara yaptırılıp tasviye için gerekli malzeme toplatılıp sonraki aşamada temizliğe girişilmesinden ibarettir
bu harektle emirler dışardan gelip basın ve medya yoluyla propagandası yapılıp servis edilmiş olup ab sürecinde türkiyeyi zor duruma sokturup ayrıca misyonerleri dokunulmaz kılmak adına bu eylemler dışardan planlanmıştır

planlar dışardan içeriye servis şeklinde yapılmış basın ve televizyondada özellikle irdelenmiştir

burdaki kullanılan kişilere yapılacak harekata zemin hazırlanmış ve harakat başlatılmıştır

önce milliyetçiliği körükleyip
halk nezninde trabzon ve malatya dışarıya pazarlanmış dış basında çıkan haberlerde bu kanalla içeriye servis edilmiştir ,pontus devleti hayalleri birden alevlenmiş ve misyonerlikte dokunulmazlık zırhı sağlanılmış olup batılı güçlerin iç kamuoylarının dikkati bu bölgelere çekilmiştir


alevi sünni çatışamsı için sivas katliamı çıkartılıp karşı taraftan (sünni)1 hafta sonrasında başbağlarda 33 kişinin teröristlerce taranması hadisesi süreci gerçekleştirilmiş ,bu süreçte dinci kesim sivas katliamında ön plana çıkartılıp siyasi parti görüşünee psikolojik olarak etki sağlanması amaçlanmış ,gündelik siyasi olaylara malzeme yapılmış , olası hükümete gelme durumlarının önü kesilip kamuoyu desteği basın yoluyla önceden önünün kesilmesi sağlanılmaya çalışılmıştır

dıştaki yansımasıylada almanyadaki kürt türk alevi sünni ayrımının önüne geçmek adına natonun bu kanadı yoluyla alman yadaki örgüt vasıtasıyla da solingende bir alevi vatandaşın evi neo naziler tarafından ateşe verilmiş böylelikle almanyadaki almanların istedikleri almanyadaki türkleri bölüp ,onları yönetmek ,onlar üzerinden türkiye üzerinde politika gütmenin önü kesilmiştir

bu garanti alındıktan sonra bu şekilde süreç işletilmiştir diye düşünmekten kendimi alamıyorum


sadece basında çıkan haberleri süzerek bir analiz yaptım
burda mahir kaynak ın yapmış olduğu açıklamalar önemlidir
nasıl yapılabilir şeklindeki düşünceler ise son davadaki bazı dateylarla bende bazı fikirlerin doğmasına ister istemez neden olmuştur

sadece son zamanlarda olan olaylar neticesinde ister istemez içime düşen,hatta kemiren bazı düşünceleri toparlayıp yazdım

acaba ne kadarı doğrudur ? ne kadarı yanlıştır?...... bilemiyorum
kafam bu konuda oldukça dağılmış durumda

burda asıl girmek istediğim echolon denen hadiseye girmedim bu konu için ayrıca fikirlerinizi isteyeceğim

fikirleriniz benim için önemlidir

saygılar