Friday, February 29, 2008

Sağırlar, dilsizler ve körler

Rektörler bütün işlerini bıraktılar başörtüsü yasağının devamı için "cihad" ediyorlar.

Gazete ve televizyonlardaki "vazifeliler" her gün (bir bayan, bir kanalda aylardır) başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı yayın yapıyorlar.

Laik cüppeli fetvacılar başörtüsü yasağının ebediyyen kaldırlamayacağına dair fetvalar veriyor, bu fetvaları gerilerde kalmış anlayış ve kurallarla desteklemeye çalışıyorlar.

Bütün bunları yapanlar ve durmadan yapanlar bir de utanmadan mağdurlara dönüp "Bu ülkenin başka işi yok mu, şehitler var iken hâlâ başörtüsü konuşulur mu" diyorlar.

Gelelim siyasi muhalefete…

Anayasa Mahkemesi'nde iptal ve yürütmeyi durdurma davası açtılar. Gerekçeleri de özetle şöyle:

"Anayasa'nın 2'nci maddesinde belirtilen nitelikleri ve 3'üncü maddesindeki ilkeleri değiştirmeyi öngören veya Anayasa'nın diğer maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan doğruya veya dolaylı olarak değiştirme amacı güden herhangi bir kanun teklif ve kabul olunamaz.

"Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargıyı, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

"Anayasa'nın 9'uncu maddesine göre yasama işlemleriyle mahkeme kararları etkisizleştirilemez. Bu yapılırsa kuvvetler ayrılığı ihlal edilmiş olur.

"Değişikliklerin aslında Anayasa Mahkemesi'nin dini amaçlı örtünme ile Anayasa'daki laiklik ilkesi arasında kurmuş olduğu ilintiyi temelsiz bırakmaya, bu ilintinin ifade edildiği Anayasa Mahkemesi kararlarını etkisizleştirmeye yöneldikleri ortadadır. Bu düzenleme ile Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırı olduğuna karar verdiği bir kıyafet serbestisinin Anayasa'ya uygun hale getirilmesine çalışılmaktadır. Bunun ise Anayasa'nın 138 ve 153'üncü maddelerine aykırı olmasının yanı sıra, Anayasa'nın başta lâiklik olmak üzere 2'nci maddesinde ifade edilen Cumhuriyet'in niteliklerini başkalaştırmak ve dolaylı biçimde değiştirmek anlamını taşıdığı tartışmasızdır."

Ülkenin ileri gelen hukukçuları (örnek olarak sayın Prof. Dr. Sami Selçuk) ise ortada bir yasağın bulunmadığını, olmayan bir şeyin var sayıldığını, üniversitelerde başörtüsünün (kılık kıyafetin) serbest bırakılmasının laikliğe aykırı değil, laikliğin gereği olduğunu güçlü delillerle ortaya koyuyorlar.

Muhalefetin gerekçeleri içinde bulunan "din" ile ilgili kısım korkunç bir zihniyeti dışa vuruyor. İşte bu yüzden başta CHP olmak üzere aynı yönde yürüyen muhalefetin -halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bu ülkede- iktidara gelmemesi gerekiyor, gereken de yıllardır oluyor.
Bu korkunç zihniyete göre laik ülkenin hiçbir kanunu din özgürlüğünden söz edemez; ederse rejime aykırı olur.

Peki kendilerine soralım:

Laik demokratik ülkelerin anayasalarında, insan hakları belgelerinde din özgürlüğü düzenlenmiş.

Bu maddelerde "inanma ve inanmama, din değiştirme, dini öğretme ve öğrenme, uygulama, cemaatin örgütlenmesi, açık ve gizli olarak ibadet, dindarlığı görünür kılma" serbest bırakılıyor. Bütün bunlar din ile ilgili olduğuna göre (din hürriyeti getiren maddeler olduğuna göre) o belgelerde nasıl yer alıyor?!

Bir ayette Allah, "Onlar sağır, dilsiz ve kördürler; sağlığa da dönemezler" buyuruyor.

Ben de onlar duysun diye yazmıyorum, durumlarını anlayalım da ona göre vaziyet alalım diye yazıyorum.

Hayrettin Karaman

No comments: