Thursday, September 11, 2008

Sivil Toplumun Fethi

Başbakan Erdoğan'ın Doğan Grubu'na ani öfkesinin ardında yatan çoklu nedenler olduğuna inanıyorum.

Yoksa yıllardır gül gibi geçinen, birbirlerini fazla incitmeden yürüyüp giden iktidar ve Doğan Grubu niye birbirine girsin ki!

Bu nedenlerin arasında Doğan Grubu'nun bilmeden iktidarın damarına basması var.

Ancak bu damar "Ana damar" değil, AKP'nin en uç noktalara kadar gitmesini sağlayan "Kılcal damarlar"

Deniz Feneri Derneği bu kılcal damarlardan biri ve belki de en önemli, en taşıyıcı olanı.

AKP, diğer siyasi partilerden farklı olarak toplumun en uç, bir siyasetçi için en ulaşılmaz noktalarına kadar gidebiliyor.

Bunu da kendi yarattığı ve kendi dayandığı iki sivil toplum örgütü üzerinden yapıyor.

Biri tarikat ve cemaatler diğeri ise bu tarikat ve cemaatlerle bağlantılı dernek ve vakıflar.

Bugün rezaleti patlayan Deniz Feneri bunlardan biri.

Daha onlarcası, yüzlercesi, hatta binlercesi var.

Her ilde, her ilçede.

AKP'nin meşhur kömür yardımlarını, gıda paketlerini işte bu dernek ve vakıflar örgütlüyor, hazırlıyor ve dağıtıyorlar. Doğumlarda, cenazelerde yardımcı oluyorlar. Her türlü yardımı, desteği organize ediyorlar.

AKP bu yolla sivil toplumun, en alt katmanlarına kadar sirayet edebiliyor. Sivil toplum dayanışması adı altında siyasi faaliyet bu şekilde yürütülüyor.

Bu yardım kuruluşları, AKP'nin "Sivil toplumun fethi" projesinin "Uç beyleri" faaliyetleri o kadar geniş bir alanı kapsıyor ki, bunun tek elden yönetilmesi mümkün değil.

O nedenle yüzlerce, binlerce dernek ve vakıf tek bir amaç için ayrı ayrı faaliyet gösteriyorlar.

AKP iktidarı, yasal düzenlemelerle bu uç beylerinin önünü açıyor, vergi muafiyetleri getiriyor. Belediyeler ve iktidar yanlısı gazeteler bu dernek ve vakıfların tanıtımlarını yapıyor. Bunlar "Hayır" işi olarak göründüğü için de kimse sesini çıkaramıyor. Hayır işi altında siyasi faaliyet yürütülüyor.

AKP bu yolla topluma ulaşıyor, dokunuyor.

Bir dostum geçenlerde Fatih'te böyle bir organizasyonun ortasına düşüyor.

Bu vakıf ve derneklerin en eskilerinden biri olan İHH'nin Fatih'te düzenlediği bir "Kermesin" göbeğine.

Fatih Camii'nin arkasında bir cadde kapatılmış. İHH'nin kermesi var.

500 kadar bir örnek çarşaflı genç kız görevli. Kermes adı altında 5 YTL'ye takım elbise, 1 YTL'ye ayakkabı satılıyor. Binlerce kişi alışveriş yapıyor.

Bunlardan Türkiye'nin her yerinde, her gün onlarcası düzenleniyor.

Ve haliyle bu işler için büyük paralar harekete geçiriliyor.

İşte sorun burada başlıyor.

Bu büyük paraların organize edilip aktarılmasında yolsuzluk ortaya çıkıyor.

Parayı sevdiği her halinden belli olan bu kesimin önde gelenleri, yüz milyonlarca doları bulan bu trafikten nemalanmaya başlıyorlar.

Türkiye'de kimse bu nemalanmanın üzerine gitmiyor.

Kim gidecek, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olan Dernekler Masaları mı?

Kılcal damarlardaki aksaklıklar, pislikler örtbas ediliyor.

Ta ki, Türkiye ile bağlantısı olmayan bir Alman Savcı bu işin kendi ülkesindeki bağlantılarının ortaya çıkması üzerine harekete geçinceye kadar.

AKP'nin kızgınlığının nedenlerinden biri bu.

Bu kılcal damarlarda medyana gelecek bir arıza, "Sivil Toplumun Fethi" projesine ciddi zarar verir.

Panik ve öfke bu yüzden.

---------------------------------------------------------

Eski verilen, şimdi verilmeyen oldu

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Mehmet Dengir Fırat (sıralama yanlış olduysa kusura bakmasın, bir türlü öğrenemedim) dün bir basın toplantısı yaptı.

Doğan Grubu'na verilmeyenin rafineri izni değil, bedava arazi olduğunu, Doğan'ın 5000 dönüm yani 5 milyon metrekare kamu arazisini, rafineri yapmak üzere bedelsiz olarak talep ettiğini söyledi.

Ve ekledi, "Biz kamunun malını kimseye bedava veremeyiz. Ben de Adana'ya bu yatırımın yapılmasını çok isterim ama halkın malını bedava verenlerden değiliz. Eski alışkanlıklarını sürdürmek isteyenler bunu bizden beklemesinler"

Ne güzel sözler değil mi!

Güzel ama doğru olsaydı güzel olurdu.

Doğru değil.

Çünkü veriyorlar. Verdiler. Aynı yerde aynı nedenle.

Ama Türkiye'de gazetecilik öldüğü için o sırada kimse M.M. Dengir Fırat'a bu hatırlatamadı, soramadı.

Şu soruyu bekledim, en azından Doğan Grubu adına orada bulunan gazetecilerden, "Sayın Fırat, bedava arazi verme dönemi bitti diyorsunuz ama aynı bölgede Çalık Grubu tarafından kurulacak rafineri için yaklaşık 2500 dönüm araziyi bedava vermediniz mi?"

M.M. Dengir Fırat'ın bu soruya ne yanıt vereceğini doğrusu çok merak ediyordum.

Doğan Grubu, Hilton işinde ne kadar haksızsa, rafineri meselesinde o kadar haklıdır.

Çünkü ortada ciddi bir "Kayırma" var.

Dahası Doğan Grubu, rafineri için EPDK'ya verdikleri fizibilite raporu ve projenin Çalık'a sızdırıldığını bile düşünüyor. Buna inanıyor.

Orasını bilemem... Ama bedava arazinin bazılarına verildiğini, Doğan'a ise verilmediğini biliyorum. Herhalde Doğan'ı çıldırtan bu olmasa gerek. Eskiden "Verilenken", şimdi "Verilmeyen" olmak ağırlarına gidiyor olsa gerek.

1 haftada değişen Türkiye

Hürriyet Gazetesi'nin kimi yazarları benim üç gün önce yazdığım "Haber saklanmaz" yazıma yanıt vermişler ve "Haber saklamadık" demişler.

Oysa ben Doğan Grubu gazetelerinin Deniz Feneri ile ilgili haberleri 2 seneye yakın bir süre çekmecede tuttuklarını biliyorum.

Yarın bunu belgeleriyle açıklayacağım.

Bugün Doğan Grubu savunuculuğuna geçenlere kızgınlığım da bu yüzden zaten.

Haber saklayanları nasıl savunursunuz?

Rafineri izni verilseydi, Hilton'a imar verilseydi, TV %'e lisans verilseydi Deniz Feneri yolsuzluğunu hiç bir zaman duymayacaktınız.

Farkında değil misiniz!

Görmüyor musunuz, Doğan Grubu gazetelerine göre geçen hafta güllük gülistanlık olan Türkiye 1 haftada battı.

Siz hangi yazdıklarına inanıyorsunuz.

Geçen hafta mı, bu hafta mı?

Fatih Altaylı

No comments: