Tuesday, May 27, 2008

“Yalnız ülkem” cümlesinin kodları

Nuri Bilge Ceylan, bu sefer üzerinde smokin var, Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü alıyor ve diyor ki “Yalnız ve güzel ülkeme.” Ceylan’ın hiçbir politik çıkışını, hiçbir tartışmada yer alışını hatırlamıyoruz. Siyasi konularda fikir belirten, yabancı gazetecilere demeçler verip onların iştahını kabartan biri değil. Türkiye’de de medyanın çok uzağında.

İşini yapan bir adam. Gerçek bir sanatçı ve bütün konsantrasyonunu da filmlerine vermiş durumda. Hiçbir çevreden çıkar beklentisi olduğunu da görmedik. Parasal ilişkiler kurduğunu da. Tam anlamıyla bileğinin hakkıyla kazandı ödüllerini. Kendi kendine çalışarak buralara geldi ve her seferinde, ne yapsa dünyada karşılığını buluyor. Sadece sanat yapıyor, birileri de onun yaptığını alkışlıyor.

Peki sizce “Yalnız ve güzel ülkeme” sadece sanatsal bir cümle mi? Ödül kabulünde bu büyük yönetmenin bu kadar yalın bir cümle seçmiş olması düşünülmemiş olabilir mi?

Nuri Bilge Ceylan’ın bu sözü çok önemli bir altmetni taşıyor. Her şeyden önce Fransa’da Türkiye’den “yalnız bir ülke” diye bahsedilmesi Avrupa Birliği sürecindeki bir ülkenin uyarısı olarak yorumlanamaz m?

Ceylan, apaçık AB’ye mesaj veriyor. Türkiye’yi yalnız bıraktıkları, rejimin tehlikeye atılmasına seyirci kaldıkları ve bugünkü durumda payları olduğu için.

Bir anlamda da çağrı: Türkiye’yi yalnız bırakmayın, burası güzel bir ülkedir demek istiyor. Kendi ülkesinin arkasında duruyor, çıktığı toprakların kendi sanatına katkısını savunuyor.

En önemlisi asla ve asla Türkiye’yi şikayet etmiyor. Yabancılara karşı karalamıyor. Ama bu cümle, hataları olan bir Türkiye’nin yalnız bırakılmadığı takdirde yanlışlarının üstesinden geleceğine dair de bir umut içeriyor.

Bence çok naif ama çok da devrimci bir ödül konuşması. Abartılı ve süslü cümlelerle değil, içtenlikle söylenmiş, gerçekten entelektüel bir cümle. Nuri Bilge Ceylan’ın sol duyarlılığının, gerçek sol’un yansıması gibi.

Bu cümleyi duyduğumda aklıma Orhan Pamuk geldi ister istemez. Onun Nobel konuşmasını yaptığı salondaydım ben de. Dün, Fatih Altaylı da Ceylan’la Pamuk’u kıyaslamış. Aklın yolu bir. Biri Nobel, biri en az o kadar prestijli Cannes Film Festivali’nde onurlandırıldı.

Pamuk “Babamın Bavulu” konuşmasını yaparken, ben de tarihe tanıklık ettiğimi hissediyordum. Ama bugün de bir gazeteci olarak, tarihe not düşme görevi yapıyorsak eğer bazı gerçeklerin de artık dillendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Orhan Pamuk, sanatından çok sözleriyle gündemde Batı dünyasında. Nuri Bilge Ceylan ise sadece ve sadece işleriyle. Aralarındaki en temel fark bu. Biri çok konuşuyor, öbürü hiç konuşmuyor. Biri konuşarak ödül alınacağını düşünüyor, diğeri hiç konuşmadan da ödül alınacağını gösteriyor.

Biri ülkesini şikayet ediyor, diğeri ülkesinin arkasında duruyor.

Biri Türkiye’yi her fırsatta karalıyor, diğeri Türkiye karalanacak bir ülke olmasın diye çağrıda bulunuyor.

Biri ülkesini sevmiyor, diğeri ülkesini seviyor.

Biri ülkesinde hiç sevilmiyor, diğeri ise bu ülkenin insanları tarafından bağrına basılıyor.

Burada birinin diğeriyle arasındaki temel farkları düşünmesi gerekiyor.

Oray Eğin

No comments: