Sunday, May 11, 2008

İslamcı aydın heyhat!

İslamcı aydın heyhat!

Eskiden "hep muhalif olma"nın adamı güzelleştiren taraflarından sonuna kadar yararlanırlardı...

Şimdi ise ellerinde tuttukları mutlak iktidar erkinin üzerine titreyerek çirkinleşiyorlar.

Eskiden sofralardan uzak tutuldukları için övünürler ve hep minnetsizlik destanları yazarak büyürlerdi... Şimdi ise nobran bir titizlikle "sofraya alınacaklar" listeleri hazırlıyorlar...

Eskiden "polis copu"nun, "biber gazı"nın karşısında hizalanırlardı... Şimdi ise "polis copunun indiği sırtlar" ile "biber gazının yaktığı boğazlar" karşısında hizalanmış durumdalar...

Eskiden "partiden bağımsız düşünce" geliştirmenin peşindeydiler... Onlar söyler, parti uygulardı... Şimdi ise bırakın "partiden bağımsız düşünce"yi, "bağımsız düşünce" bile üretemiyorlar... Parti söylüyor, onlar uyguluyor.

Eskiden iktidar erkinin isimlerinin üzerini çizmesinden şeref ve onur çıkarırlardı... Şimdi ise "aman ismimiz çizilmesin" meselesini biricik mesele haline getirdiler...

Eskiden "İslam düşünce felsefesi"ni geliştirmek için çırpınırlardı... Şimdi ise yepyeni müteahhitlik şirketlerini geliştirmek için çırpınıyorlar.

Eskiden vicdan vardı, empati vardı, isyan vardı, klas duruş vardı, göze almak vardı, Ali Şeriati vardı, "Yoldaki İşaretler" vardı, "ezilenler" vardı... Şimdi ise cüzdan var, "aman Tayyip kızmasın" var, "bir biçimde Sabah’a kapağı atma emeli" var, "sofranın davetlisi olma çabası" var...

Eskiden kendilerinden nefret edenler nezdinde bile mağdur ve mazlum olmaktan kaynaklanan bir sempati elektriği yayarlardı... Şimdi başka mağdur ve mazlumlar nezdinde bile neredeyse "zalim" diye etiketleniyorlar.


Merak ettiklerim


BİR Tekbir Giyim hakkında "dini değerleri ticarete alet ettiği" gerekçesiyle dava açan ilahiyatçılarımız, acaba "Tecavüz için dört şahit gerekir", "Velev ki çocuğu taciz etmiş olsun, ona daha çok sahip çıkmalıyız" görüşlerini ayet-hadislerle süsleyerek savunan "inananların yüz karaları" hakkında, "İslam karşıtı propaganda yapmak" suçundan dava açmayı düşünecekler mi?

İKİ: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Can Paker’in evindeki meşhur yemeğe acaba Fehmi Koru neden davet edilmemiştir? Bir kusurcuk mu işlemiştir Fehmi Koru? Yoksa "Cengiz Çandar varsa ben yokum" tavrı mı koymuştur? Her konuda "Kulis" attıran Taha Kıvanç, bu konuda neden kalem oynatmamaktadır?

Uluç’la aynı dertten mustarip olmak

"YAŞASIN" mı diyeyim, "Kahretsin" mi diyeyim...

Bilemiyorum...

Bildiğim bir şey varsa o da Hıncal Uluç’la ortak bir derdimiz olduğu...

Derdimiz İbrahim Tatlıses’tir.

Bu terbiyesiz, Kral TV’de hakkında yazı yazan gazetecilere ağız dolusu hakaretler etmiş...

Suçumuz: Adamın tekerine çomak sokmak...

Hıncal Uluç, "RTÜK bu terbiyesize ne yapacak?" diye soruyor...

Ben de Ahmet Ertürk dostumuza buradan soruyorum:

Emriniz altında tuttuğunuz televizyon kanalından bize ağız dolusu küfürler savrulması sizi hiç rahatsız etmedi mi?
Ahmet HAKAN

No comments: