Thursday, May 8, 2008

Erke Dönergecini gördüm

Kasım 2006’da bir grup emekli general ve bürokratın katılımıyla ‘çağın buluşu’ diye bir nane lanse edildiydi...

Erke Dönergeci...

Katılanların arasında eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş da vardı...

Sonradan, bu lanse edilen ‘buluş’un ‘üfürükten tayyare’ bişey olduğu söylendi...

Çoğu insana göre böyle bi buluş yoktu...

Erke Dönergeci kavramı, bi dönem bayaa bi matraklık malzemesi olarak kullanıldı...

‘Hadi len olur mu öyle şey, kendi kendine çalışan makine nerde görülmüş’ diye dalgalar geçildi...

Hakkaten de kimsecikler görmedi bu Erke Dönergeci denilen zımbırtıyı...

Sonra unutuldu gitti...

Geçen gün gazetede Ahmet Kekeç’le eski günlerden bahsederken, mevzu bu Erke Dönergeci’ne geldi...

Konuştuk, gülüştük...

Ben dedim ki, ‘Abicim, iyi hoş da normalde bi buluş lanse ediliyor... Onlarca bilim adamı olması gereken yerde, onlarca general ve bürokrat vardı bu nasıl iş?..’

Eve döndüğümde Erke Dönergeci mevzuu nedense hala kafamın içinde ‘çınnn çınnn’ çınlıyordu...

Yatağa yattım, bi türlü uyuyamıyorum...

Sağa dönüyorum Erke Dönergeci, sola dönüyorum Erke Dönergeci...

Uyuyamadım...

Kalktım, bi papatya çayı yaptım kendime...

Beynim biraz yımışar sonra uyurum diye...

Hakkaten de papatya çayı iyi geldi...

Tekrar yattım...

Yatakta bir iki ‘dönergeç’ hareketten sonra uyumuşum...

Sonra bir rüya gördüm...

Rüyama eski Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş girdi (tövbeler olsun)...

Amma rüyadaki ismi başkaydı...

Bana dedi ki, ‘Merhaba Hasan Kaçan, ben Vural Yavaş... Sen bizim makinemizle maytap geçip durdun amma hiç düşündün mü?..’

‘Neyi düşündüm mü beyefendi?..’

‘Yavrum, ortada bişey olmasa o kadar emekli general, bürokrat biraraya gelir miydik, hokkabaz mıyız biz?’

‘Rica ederim beyefendi öyle bişey söylemedim. Amma ne bileyim, o kadar zaman geçti bir nane göremeyince...’

‘Hasan Kaçan gel takıl peşime sana bişey göstericeem..’

Vural Yavaş rüyamda beni böyle hangar gibi bi yere götürdü...

Karanlıkça, küflü-paslı, ürkütücü bir yer...

İçeride gravatlı, kara gözlüklü bi takım adamlar ve üniformalı şahıslar var...

Sanki bazılarını tanıyorum da çıkaramıyorum...

Böyle, ‘biçerdöver’ gibi bir makinenin etrafına toplanmışlar...

Üstünde kocaman, huniye benzer bir aparat, altında da kapaklı bir zımbırtı var...

Rüya bu, tam göremedim amma basit görünümlü, paslı puslu bişey...

(Mahallemizdeki rahmetli Oto tamircisi Numan Usta, bizim gibi veletlerle dalga geçmek için tenekeden bir alet yapmıştı. ‘Uzay dolmuşu yaptım, binin lan sizi uzaya götürücem’ diyordu, biz de saf saf biniyorduk teneke kutunun içine...

Sonra ‘Usta bi yere gittiğimiz yok, hani uzay dolmuşuna binmiştik?’ diye sorunca da, ‘Ulan işte dolmuşa bindirdim ya sizi enayiler’ deyip kahkahayı basıyor, biz hala saf saf bakıyorduk...

İlerleyen yaşlarda ‘dolmuşa bindirme’ lafının ne manaya geldiğini öğrendik amma o zamana kadar Numan Usta bizi tenekeden ‘uzay dolmuşu’na bindirip durdu ‘Bu defa tamir ettim’ falan diyerekten.)

Neyse, rüyamıza dönelim, demem o ki gördüğüm alet Numan Usta’nın yaptığı teneke ‘uzay dolmuşu’ndan daha basit bişeydi... Yoksa rüyada da olsa dolmuşa mı bindiriliyordum?..

‘Baak gördün mü?’ dedi Vural Yavaş...

‘Bu... Bu... Nedir bu?..’

‘Hah hah ha... İşte dalga geçtiğin Erke Dönergeci... Bu ilk modelimiz ‘Nokon!’

‘Anlamadım?’

‘Canım markaların modelleri yok mu, hani Fort-Fokus gibi, Reno-Klio gibi?’

‘Vaaar.’

‘İşte bu da Erke’nin ilk modeli Erke-Nokon’

‘Erke Nokon mu?’

‘Ne sandın!’

‘Hadi canım, bu muydu asrın buluşu dediğiniz alet!’

‘Evet bu!’

‘Beyefendi güldürmeyin beni, bu dandikten Erke-Nokon çalışıyor mu şimdik?’

‘Hem de takır takır!’

‘Nasıl yani?’

Vural Yavaş şuh bir kahkaha patlattı... ‘Gösterin şu Hasan Kaçan’a Erke-Nokon dönergecinin nasıl çalıştığını?’

Az önce bahsettiğim karanlık adamlar gariban birini alıp yukarıdaki delikten attılar, sonra dönergeçin etrafında bir halka oluşturup ‘Oooommm- Ommmm- Darrrr-Darrrr- Beee- Beee!’ gibi garip ayinsel sesler çıkarmaya başladılar...

Allah sizi inandırsın makine çalışmaya başladı...

Garip seslerin ardından makinenin altındaki kapak açıldı, yukarıdaki huniden atılan gariban, alttan eli silahlı bir adam olarak çıktı... Göğsünde de Süpermen’in ‘S’ gibi bi işaret vardı...

‘Bak gördün mü ürünümüzü... İşte karşında kahramanımız Samsamast!’

Valla, ne biliyim hayretlerim şaştı... Böyle bişey bilim-kurgu filmlerde olur sanıyordum...

Sonra birini daha attılar yukariki huniden, alttaki kapaktan eli bombalı silahlı göğsünde ‘Y’ harfi yazan biri çıktı... ‘İşte bu da diğger bir kahramanımız Yarasin!’

Nutkum tutulmuştu...

‘Eeee sadece katil mi üretiyor bu makine?’ dedim...

‘Şşşt... Ağzını topla kahraman üretiyor kahraman!’ deyip lafı ağzım tıkadılar...

Sonra bi takım gazeteler getirdiler...

Eski tarihli yeni tarihli... (Rüyalarda araya birden bakşa bişey girer ya, bir an sanki Ertuğrul mayın gemisini görür gibi oldum.)

Sonra bu buruşuk gazeteleri topladılar, dönergecin üstündeki yerden içeri tıkıştırdılar...

‘Asıl şimdi bak, ne maharetleri var bu makinenin’ dedi Yavaş abi...

Gene halka oldular, o garip ayinsel sesleri çıkardılar... ‘Oooom- Ommm- Paat- Kaaa Paat- Kaaa- Paat- Kaaa- Paaat!’

Dönergeç çalışmaya başladı...

Anladım ki bir tür enerji topu oluşturup çalıştırıyorlardı zımbırtıyı...

Sonra alttaki kapak açıldı...

Bu defa adam yerine kocaman kalın bir dosya çıktı...

‘Kapatma Davası’ yazıyordu üstünde...

Vay beee Erke dönergeci çalışıyordu hakkaten...

Akabinde ve detayında karanlık adamlar ‘niiihahahaaa!’ diye yiğrenç kahkahalar atıp beni kucakladılar, yukarıdaki delikten atmaya çalışıyolardı kiii...

Uyandım...

Hemen koşturup bi fıkaraya sadaka vereyim...

Hasan Kaçan

No comments: