Tuesday, May 13, 2008

Ahmet Hakan’ın yazıları, çoğunlukla aralarında eski hesapları halen kapanmamış olan muhafazakar bazı isimlerle karşılıklı atışmalarından ibaret. Onlar kendisine dönek gözüyle bakıyor, kendisi de Üzmez olayını kullanıp “oh olsun sizlere” tavrı içerisinde. Bu açıdan meselenin mahalle arası kocakarı çekişmelerinden pek de bir farkı kalmadı. (Yunus)

Yunus arkadaşım; Ahmet Hakan'ın yazılarındaki mahalle atışmalarından kasıt olarak sanırım Akrep'in eklemediği bölümü kastetmiyordu... Ben de uzun zamandır anlatmak istediklerimi iki üç paragrafta gayet gerçekçi ve eleştirel bir şekilde ifade eden yazının o bölümünü ekleyeyim...

Öteki dünyada verilecek hesap

AKP'nin yanlışlarına işaret ediyor, Tayyip Erdoğan'a "pek kutsal bir zat" muamelesi çekmiyor, Abdullah Gül'ün Çankaya'da bulunmasından manevi bir haz çıkarmıyorum ya...

"1 Mayıs'ta işçileri ne de güzel dövdünüz" deyip "Kahrolsun DİSK" sloganı atmıyor, "Üç karım var, kime ne?" diyen adamın basbayağı "din üzerinden türban ticareti" yaptığını yazıyor, "Tacizcimiz mümindir" diyen adamın ipliğini pazara çıkarıyorum ya...

Sözüm ona "İslam davasının kılıcı" olarak ortada salınanların, milleti nasıl da dinden imandan nefret eder hale getirdiklerini ortaya koyuyor, "çocuk tacizciliği" iddiasıyla yargılanan adam için "Yaptıysa bile bizdendir" diyenlerin durumuna bakıp "Döndüm işte oh be!" falan gibi cümleler kuruyorum ya...

"Camia"dan bazıları, "Eyvah! Gitti herifin imanı!" diye düşünüyor olacaklar ki... Şu türden mesajlar gönderiyorlar bana:

"Ölüm de var Ahmet Hakan... Bakalım öteki dünyada nasıl hesap vereceksin."


* * *

Ey beni
"ateş ile korkutmaya kalkan" muhterem mümin kardeşlerim... Madem merak ediyorsunuz, cevaplayayım...

"Öteki dünya"
için "savunma planı"mı güçlendiren şu türden umutlarım var benim:

BİR: Kendilerinden farklı düşünen insanlara aşağılık sıfatlarla hakaretler yağdıran, Müslümanlığı yaptıkları öküzlüklerle eş değer tutan, İslami mücadele adı altında çirkefin de çirkefi bir dille sağa sola çamurlar sıçratan adamlar, o "kıldan ince kılıçtan keskince" köprüden hop diye geçip gideceklerse... Benim geçme olasılığım hayli yüksektir...

İKİ:
Ülkede binlerce sigortasız çalıştırılan işçi varken, 15 yaşındaki oğlunu "yaz tatillerinde çalıştı" diye sigortalayan "Müminlerin Emiri" makamındaki zat, "altından ırmaklar akan" cennet bahçelerinde ağırlanacaksa... Ben de orada ağırlanırım...

ÜÇ:
Eş, dost kayırmacılığının ayyuka çıktığı bir iktidar devrinde, mal mülk durumları artık hesaba gelir olmaktan çıkmış muktedirler, hem bu dünyalarını hem de öteki dünyalarını mis gibi kurtarıyorlarsa... Bu dünyada o kadar muktedir olamamış benim gibi bir günahkar, öteki dünyada cayır cayır yanmaz diye düşünüyorum...

DÖRT:
"Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır" şeklindeki kutlu söze rağmen, biber gazı atanları ya da cop vuranları değil de, biber gazı yiyenleri ya da sırtı coplananları manşetten vuranlar, "öteki dünya"da Peygamber sancağının altında ağırlanacaklarsa... Ben de o sancağın altında kendime bir yer bulurum...

BEŞ:
Mücahidinin müteahhit, dava delisinin borsacı olduğu bir ahir zamanda, "Camia içinde kalmak" dışında hiçbir meziyeti olmayanlara "Ölüm de var" uyarısı yapmak akla gelmeyecekse... Ve bu İslamcı müteahhit ve borsacılar, ateş yüzü görmeden huriler arasına girecekse... Benim de şansım var demektir...

ALTI:
"İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak eder misin Allah'ım" ayetine rağmen... Bırakın içindeki "beyinsizler" takımını, içindeki zavallı psikopatla bile hesaplaşmayı başaramamış, evrensel mesajı sadece kendi gettosunun içine hapsetmeye kalkışanların öteki dünya kaygısı çekmediği bir ortamda... "Sadece ben mi öteki dünya kaygısı çekmekle mükellefim" sorusu beni biraz olsun rahatlatmaktadır...

Bahsi geçen yazı; dinin nasıl alet edildiğini, insanların sırf dini kullanıp kendilerine rant veya çıkar elde etme uğraşında olanlar yüzünden dinden soğudukları, bunun nasl bir kötülük olduğunu su götürmez bir gerçeklikle ortaya koyuyor. Ayrıca bugünkü Vatan gazetesine de bir göz atarsanız, yeri geldiğinde insanları -dinden çıkacaklarını bilmeden- "kafir, f....şe vs..." şeklinde etiketleyip kendilerini de "en dini bütün, en İslam neferi" zanneden bu mücahidlerin nasıl dinden imandan çıktıklarını, İslam felsefesinin temeli olan "Yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmek" anlayışını nasıl gösterdiklerini(!), kimseyi rahatsız etmeden görevini yapan gazetecileri nasıl "linç" ettiklerini görürsünüz. Bu öfkenin nedeni kendilerinin deyimiyle (içini boşalttıkları) cihad mıdır yoksa sahip oldukları rantın, gelirin kaybedileceği korkusu mudur???

"Nefs"ten ve öbür dünyadan bahsedip bu dünyanın tüm nimetlerine(!) karşı koyulmaz bir açgözlülükle sahip olma güdüsü; güçsüzü düşünmeden ezip, güçlüyü daha güçlü yapma uğraşındakilerin hep yüceltilmesi ve bunun uzun yıllar sonra (özelleştirmelerle, bankaların, medya kuruşularının "babalar gibi" satışıyla) iyiden iyiye gerçeğe dönüşmesi ironinin kralı değil midir?

Sorunun temeli ne "amanın irtica geliyor, İran olduk" eyyamcılığı yapıp kendini geliştirmekten uzaklaşması ne de Atatürk'ü sömüren birilerinin peşine takılıp farketmeden kendilerini ezenlerin ekmeğine yağ sürenlerin işgüzarlığıdır.

Sorun yazıda bahsedilen kesimin açıkça yaptıklarını "yapmadık, yapmayız," diye inkar etmesi ve toplumu etkileyen medyanın/kişilerin bunlara göz yumup herşey normalmiş gibi 3 maymunu oynamasıdır.

Diğer taraftan şu ikna odalarına oldum olası gülmüşümdür. (yanlış anlaşılmasın, hem bu uygulamayı yapanlara hem de ciddiye alıp boş yere eleştirenlere...) Eğer üniversiteye giden bu gençler ikna odalarındaki nasa teknolojisinin kullanıldığı siber(!)-beyin yıkama uygulamalarıyla savundukları fikirlerinden, inançlarından ve yaşam biçiminden vazgeçebiliyorsa zaten bu kişi ne düşüncelerinde ne de inancında samimidir. Ya daha önce de böyle basit bir uygulamayla beyni yıkanarak yanlışı doğrusundan fazla bazı bilgiler edinmiştir ya da bilinçsiz güvenilmez bir tiptir, herşey beklenir, ikna olması doğaldır...

Ben; ikna odalarında, bilinçleri ikna yoluyla yönlendirmeye çalışanlara da, bunları ciddiye alıp "vay nerde sizin savunduğunuz özgürlükler, demokrasi anlayışı" diye anlamsızca eleştirenlere de hafiften gülüyorum, çünkü ortaya çıkan tek şey her iki tarafın da kendine olan güvensizliği...

No comments: