Monday, April 14, 2008

Atatürk hayranı Raul Lopez’in hikayesi

Raul Lopez, İspanya’nın Sevilla kentinde yaşayan 15 yaşındaki bir gençtir. Sıkı bir Real Betis taraftarıdır ve Fenerbahçe’nin ezeli rakipleri Sevilla Futbol Kulübü’nü elemiş olmasından büyük bir mutluluk duymaktadır. Bu maç, Raul’un Fenerbahçe ve dolayısıyla Türkiye’ye içten içe bir sempati beslemesine yol açmıştır. Raul artık ülkemiz hakkında biraz bilgi edinmek istemektedir.

Türkiye’nin tarihinden işe başlamayı kafasına koyar ve Kurtuluş Savaşı’nı, devrimleri, Atatürk’ü incelemeye başlar. İnceledikçe merakı giderek artar ve Atatürk’ü derinlemesine irdelemeye karar verir.

Hikaye bu ya, Raul Atatürk’le ilgili şöyle bir anıya rast gelir:

“…

Yıl 1935.

CHP’nin dördüncü büyük kurultayı öncesi, İtalya ve Almanya’yı ziyaret eden Recep Peker tarafından hazırlanan ve içinde Altı Ok’un da yer aldığı ayrıntılı bir nizamname İsmet İnönü tarafından imzalanarak Atatürk’e sunulmak üzere Hasan Rıza Soyak’a iletilir.

Soyak belgeleri Atatürk’e götürdüğünde Gazi’nin bu belgeleri büyük bir tepkiyle karşıladığını ifade eder. Atatürk’ün sözleri aynen şunlardır:

“Bu ne sakat bir düşüncedir. Bu nasıl zihniyettir. Görülüyor ki, varmak istediğimiz hedef, henüz en yakın arkadaşlar tarafından bile zerre kadar anlaşılmış değil. Çocuk, biz öyle bir idare, öyle bir rejim istiyoruz ki, bu memlekette, bir gün, padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler”

…”

Raul’un heyecanı bir kat daha artar. Çünkü Atatürk’ün söyledikleri son derece anlamlı ve zamanının ötesinde bir demokratik kapsayıcılık içermektedir. Üstelik başarısız demokrasi girişimlerinden sonra dahi bu fikirlerin dile getirilmiş olması, Atatürk’ün çoğulculuk konusundaki sarsılmaz kararlılığını ortaya koyması açısından dikkate değer bir durumdur.

Henüz yakın tarihinde faşizmin egemen olduğu karanlık bir dönem yaşamış olan İspanya’nin bir vatandaşı olarak Raul bundan çok etkilenmiştir. “O dönemde böyle bir anlayış, takdir etmemek elde değil” diye düşünür. Artık o da bir Atatürk hayranıdır.

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için öngördüğü bu ülküyü veri alan Raul, 2008 Türkiye’sinin son derece demokratik bir ülke olması gerektiği beklentisine sahip olmuştur. Ardından devlet bürokrasisinin yetmiş yıldır Atatürk’ün manevi mirasını sahiplendiğini ve onun hedeflerini gerçekleştirme yolunda ant içtiğini öğrendiği zaman, Raul’un bu beklentisi iyice güçlenir.

Öyle ya, kurucu önderinin ideallerine sıkı sıkıya bağlı olan ve onları hayata geçirmeye azmetmiş bir ülkede, Atatürk’ün ölümünden yetmiş yıl sonra evrensel hukuk ilkelerine sahip sağlam demokratik temeller çoktan atılmış olmalıdır. Çünkü böyle uzak görüşlü ve karizmatik bir lider çok az millete nasip olabilmiş bir ayrıcalıktır.

Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’ndeki koşullar bütün dünyada olduğu gibi o zamana göre büyük farklılıklar göstermiştir. Artık değişim çok daha kolaydır. Dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasına girmiş, geniş bir aydın ve entelektüel kitlesi olan, demokrasinin beşiği AB ile bütünleşme iddiasındaki bir ülke konumundadır. Kişi başına yıllık geliri 10.000 dolara dayanmak üzeredir ve dünyada hatırı sayılır bir güç haline geleceği söylenmektedir.

Sivil toplumu da dünyayla o denli bütünleşmiştir ki, şehirlerinden biri geleceğin vizyonunu şekillendirecek EXPO fuarına ev sahibi olmayı kıl payı elden kaçırmıştır. Buna Raul bile üzülmüştür.

Tüm bunları hesaba katarak ülkenin demokrasinin doruklarına ulaştığına kani olan Raul Lopez büyük bir şok yaşayacağını aklının ucuna bile getirmemektedir.

Raul için ilk darbe, sekiz ay önce Türk halkının neredeyse yarısının oy verdiği iktidar partisinin kapatılmanın eşiğinde olduğunu öğrendiği zaman gelir. Çünkü demokrasiyi ve halk iradesini hiçe sayarak buna kalkışan, Atatürkçülüğü kimseye kaptırmayan devlet bürokrasisinden başkası değildir.

Raul, “bu işte bir yanlışlık olmalı” diye düşünürken farklı sürprizlere de muhatap olacaktır.

Ülkede bazı genç kızlar üniversitelere alınmamakta, bu kızlara şaka yapar gibi peruk giymeleri salık verilmektedir. Hatta faşizmin bir uzantısı olarak gizli ikna odaları kurulmakta, sandıkta oylarıyla tepkilerini gösteren ülke vatandaşlarından “bidon kafalılar” diye bahsedilmektedir. Tüm bunların arkasındakiler de kendilerini Atatürkçü olarak nitelendirenlerden başkaları değildir.

Hayal kırıklığına uğrayan Raul gözlemlerini sürdürür. Sonuçlar ürkütücüdür.

Hukuk devleti ve demokrasi karşıtlığı, darbe çığırtkanlığı, muhtıralar, ülkeyi kan gölüne çevirmeye azmetmiş çeteler ve onları korumaya çalışanlar… Bu işlere bulaşanların hiçbirisi Atatürkçülüğü kimseye bırakmamaktadır. Raul dehşet içerisinde bunları izlemekte ve olanlara anlam verememektedir.

Acaba sorun nerededir? Atatürk gibi bir önderin hayal ettiği demokrasi niçin bu haldedir? Yoksa Atatürk Raul’un düşündüğü gibi bir lider değil midir?

Bu kısa hikaye sonunda, tam da bu konuda Raul’a yardımcı olmak bizlere düşüyor.

Ona Atatürk’ün hayal ettiği Türkiye’nin bu olmadığını, çağdaş özgürlükler seviyesinde bir ülke arzuladığını anlatmalıyız.

Halkın egemenliği için çabaladığını, dağdaki çobanı ve tarladaki köylüyü milletin efendisi olarak gördüğünü vurgulamalıyız.

Milletine olan inancını, değişime olan bağlılığını, dogmalardan nasıl nefret ettiğini, hukukun ve adaletin üstünlüğüne nasıl inandığını.

Ama halkın iradesinin ayaklar altına alınmaya çalışıldığı, iktidarın darbelerle tehdit edildiği, çetelerin oligarşik bürokrasi ve taifesi tarafından meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir ortamda Raul’a bunu anlatmak kolay değil.

Hele hele Atatürk’ün yolunda ilerlediklerini zannederken, ona en büyük ihaneti bu işlerin faillerine destek verenlerin yapmakta olduğunu anlatabilmek…

http://www.bizkackisiyiz.net/siziny/315.html

No comments: